If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, it would take you 12 minutes to get there.
- Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak 12 dakikanızı alır.
Traveling by boat takes longer than going by car.
- Gemi ile gitmek arabayla gitmekten daha uzun sürüyor.
I just have to get out of here.
- Sadece buradan gitmek zorundayım.
Tom has got to get out of here.
- Tom buradan gitmek zorunda.
I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out.
- Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.
When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
I don't want to go if you don't go with me.
- Benimle gitmezsen, gitmek istemiyorum.
We may have to go without her.
- Biz o olmadan gitmek zorunda kalabiliriz.
Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
Do you want to go run around the track with me?
- Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
Look, no one's pointing a gun to your head. You don't have to go if you don't want to.
- Bak, kimse kafana bir silah doğrultmuyor. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin.
I've got to head back to work.
- İşe geri gitmek zorundayım.
How many hours does it take to go to Okinawa by plane?
- Okinawa'ya uçakla gitmek kaç saat sürer?
How long does it take to get from here to the station?
- Buradan istasyona gitmek ne kadar alır?
Do you want to go together?
- Birlikte gitmek istiyor musun?
I want to go together with Emily.
- Emily ile beraber gitmek istiyorum.
Tom says that Mary definitely wanted to go with us, so we should wait.
- Tom Mary'nin kesinlikle bizimle birlikte gitmek istediğini söylüyor, bu yüzden beklemeliyiz.
You have to hurry if you want to go with them.
- Onlarla birlikte gitmek istiyorsan acele etmelisin.
Tom didn't want to go back to Boston.
- Tom Boston'a geri gitmek istemiyordu.
I had to go back to Boston without Tom.
- Boston'a Tom'suz geri gitmek zorunda kaldım.
Before going to work in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Mr. White has gone to Canada.
- Bay White Kanada'ya gitti.
The new couple have gone off to Hawaii on their honeymoon.
- Yeni çift balayında Hawaii'ye gitti.
If you had never gone to Boston, you wouldn't have met Tom.
- Boston'a hiç gitmediysen Tom'la tanışamazdın.
When I went to Tokyo, I met him.
- Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.
To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone.
- Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.
I just can't get along with him.
- Onunla anlaşamadım gitti.
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
Do you know where your dad went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
I want to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.