gitmek

listen to the pronunciation of gitmek
Türkçe - İngilizce
be off
go off
suitable
suit
to lead to (a condition, result, etc.)
to go; to leave, to depart, to make a move; to leave for; to attend; to get on with sth; to go off; (taşıt) to move off, to leave; to travel, to make; (giysi, vb.) to go with, to suit, to become; to fit, to be suitable (for); to be enough (for), to suffic
(Argo) shoot through
(Askeri) lay
(deyim) take leave
to be suitable
travel

It's more interesting to travel alone than to go on a group tour. - Yalnız seyahat etmek bir grupla gitmekten daha ilginçtir.

He doesn't have enough money to go travelling. - Onun seyahate gitmek için yeterli parası yok.

to go to (work); to go to, attend (school)
to be enough
get out

Tom has got to get out of here. - Tom buradan gitmek zorunda.

I want to get out of this town. - Bu şehirden gitmek istiyorum.

sold

I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out. - Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.

become

When we are told not to come, we become all the more eager to go. - Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.

leave
endure
pass away
go with

We may have to go without her. - Biz o olmadan gitmek zorunda kalabiliriz.

Why don't we see if Tom wants to go with us? - Niçin Tom'un bizimle gitmek isteyip istemediğini öğren miyoruz?

be suitable
enough
navigate
be damaged
fit
move

Tom made no move to go. - Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.

get along
attend
damaged
trot
die
run

I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home. - Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.

Do you want to go run around the track with me? - Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?

return
be enough
run up
go for
get on
pack
absent oneself
disembark
last
lead
answer
get in
push along
retire
be sold
go by the board
go
to be gone, be finished, disappear, vanish
(for a period of time) to pass, be over
work in with
(iş) fare
We honor whoever is put over us. gidip gelmek
hop it
head for
to be worn out, have had it
(araba) roll
head

Look, no one's pointing a gun to your head. You don't have to go if you don't want to. - Bak, kimse kafana bir silah doğrultmuyor. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin.

You're heading exactly where I wanted to go. - Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.

take to

How many hours does it take to go to Okinawa by plane? - Okinawa'ya uçakla gitmek kaç saat sürer?

Please tell me which bus to take to get to the station. - İstasyona gitmek için hangi otobüse bineceğimi lütfen bana söyleyin.

strike out
So be it: Verdim gitti. You can have it. Gidene ağam, gelene paşam. (Atasözü)
to go on (strike, boycott, etc.); to have recourse to, turn to
to be gone, disappear, go, die
certainly, definitely, surely: Bunu gördü mü, darıldı gitti. If he sees it, he'll certainly get cross
to go for, be sold at/for
go together

I want to go together with Emily. - Emily ile beraber gitmek istiyorum.

Would you like to go together? - Beraber gitmek ister misin?

to go and return; to go regularly, frequent
take one's way
to go for, be spent on, be used up in
gitmek üzere
on the wing
gitmek üzere ayrılmak
make tracks for
gizlice gitmek
skulk
gizlice kaçıp gitmek
abscond
kötüye gitmek
deteriorate
git
go
akıp gitmek
range
birlikte gitmek
go with

You have to hurry if you want to go with them. - Onlarla birlikte gitmek istiyorsan acele etmelisin.

I want to go with you. - Ben sizinle birlikte gitmek istiyorum.

eğlenmeye gitmek
go out
geçinip gitmek
subsist
gücüne gitmek
resent
kayarak gitmek
slither
gitme
passing
akıp gitmek
stream
askere gitmek
to go to do one's military service, go into the army
geri geri gitmek
back up
geri gitmek
go back

I had to go back to Boston without Tom. - Boston'a Tom'suz geri gitmek zorunda kaldım.

I know you have to go back to Boston. - Boston'a geri gitmek zorunda olduğunu biliyorum.

git
{f} going

Before going to work in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Before going to work in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

gitme
departure, leaving
hoşuna gitmek
to please
ileri gitmek
exceed
iyi gitmek
doing well
kayar gibi gitmek
skim
kötüye gitmek
run down
çıkıp gitmek
walk out
önde gitmek
lead
önünde gitmek
precede
defolup gitmek
pack
hızlı gitmek
streak
git
{f} gone

Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone. - Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.

Mr. White has gone to Canada. - Bay White Kanada'ya gitti.

acele gitmek
take off
beraber gitmek
go along with
birdenbire çıkıp gitmek
take off
birlikte gitmek
convoy
birlikte gitmek
accompany
bisiklet kullanarak gitmek
bicycle
bok yoluna gitmek
(Argo) ruined
elden gitmek
lost
elden gitmek
be lost
geri gitmek
return
geri gitmek
reverse
geri gitmek
reach back
geri gitmek
back up
git
(Meteoroloji) met

When I went to Tokyo, I met him. - Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.

I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met. - Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.

greve gitmek
(Ticaret) come out
hoşuna gitmek
enjoy
hızlı gitmek
race
hızlı gitmek
(deyim) bowl along
ileri gitmek
encroach
ileri gitmek
pass
ileri gitmek
move
ileri gitmek
walk on
ileri gitmek
make one's way
ileri gitmek
(deyim) gain ground
ileri gitmek
advance
ileri gitmek
go fast

To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone. - Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.

ileriye gitmek
(Havacılık) go further
iyi gitmek
going well
iyi gitmek
get on
jet gibi gitmek
fly
kampa gitmek
go camping
kurban gitmek
fall a victim
kurban gitmek
fall a victim to
kurban gitmek
fall victim to
sessizce gitmek
slide
siktir olup gitmek
piss off
siktir olup gitmek
fuck off
sık sık gitmek
visit
sık sık gitmek
haunt
temyize gitmek
appeal
trenle gitmek
go by train
tuvalete gitmek
to go to the toilet
vites boşta gitmek
coast
zıt gitmek
run counter to
zıt gitmek
go counter to
zıt gitmek
(Dilbilim) go against
hoşuna gitmek
appeal
hoşuna gitmek
like
ağır ağır gitmek
cruise
git
ebb
git
get along with

I just can't get along with him. - Onunla anlaşamadım gitti.

git
went

Do you know where your dad went? - Babanın nereye gittiğini biliyor musun?

We went to London last year. - Geçen yıl Londra'ya gittik.

git
going to

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

gitme
go
gitme
gravitation
gitme
ascent
ileri gitmek
go forward
kıvrıla kıvrıla gitmek
wander
akıp gitmek; geçip gitmek
slip, slip
alışverişe gitmek
to go shopping
amerikaya gitmek
go to the america
amerikaya gitmek
go to the united states
ayak izinden gitmek
follow in somebody's footsteps
bir yere gitmek
To go to a place
git
go#to
git
türkçeyi ingilizceye çevir
gitme
going

Before going to study in Paris, I have to brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

gitme
passage
hoşa gitmek
agreeable to
izinden gitmek
Follow someone
suikasta kurban gitmek
to be assasinated
tangır tungur gitmek
tangır go tungur
tuvalete gitmek
go to little boy's room
unutulup gitmek
disappear
uzağa gitmek
go far away
GiT
goto
git
go to

I want to go to London. - Londra'ya gitmek isterim.

It will not make much difference whether you go today or tomorrow. - Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.

gitme
egressing
İngilizce - İngilizce

gitmek teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

git
A contemptible person
git
To leave
git
A silly, incompetent, stupid, annoying, or childish person
git
disapproval If you refer to another person as a git, you mean you dislike them and find them annoying. Variant of get. an offensive word for an unpleasant and annoying person, especially a man (get (16-20 centuries), from get )
git
a person who is deemed to be despicable or contemptible; "only a rotter would do that"; "kill the rat"; "throw the bum out"; "you cowardly little pukes!"; "the British call a contemptible person a `git'"
git
To get
git
Group travel in which individuals purchase a group package in which they will travel with others along a pre-set itinerary
git
Abr Group inclusive tour A group tour that is offered only if a minimum number of people book for it
git
{f} get (Colloquial)
git
A stupid or unpleasant person
git
synonym for gastrointestinal tract
Türkçe - Türkçe
Yeter olmak, yetmek, yetişmek
Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak
Tüketilmek, harcanmak: "Eline geçen paranın çoğu da İstanbul'da çoluğa çocuğa gidiyor."- M. Ş. Esendal
değerlendirmek, saymak, karşılamak
Bir yere doğru yönelmek
Dayanmak
Bir yerden veya bir işten ayrılmak
İşlemek, çalışmak
Çıkmak, ulaşmak
Bir yere doğru yönelmek: "Yol yaptırmaktan maksat, insanların gitmek istedikleri yere, güvenle, rahatça gidip gelmelerini sağlamaktır."- N. Cumalı
Bir şey zarar görmüş olmak
Yakışmak, yaraşmak
Makine, işlemek, çalışmak
Başvurmak, yapmak
Satılmak: "Altın kaçtan gidiyor?"- S. F. Abasıyanık. değerlendirmek, saymak, karşılamak
Sürmek, devam etmek: "Ama böyle giderse, Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin."- M. Ş. Esendal
Yürümek, yol almak
Ölmek
Satılmak
Yapmak
Götürülmek, gönderilmek
Herhangi bir durumda olmak
Sürmek
Yok olmak, elden çıkmak
Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak
Bir yerden veya bir işten ayrılmak. Çıkmak, ulaşmak
Yok olmak, elden çıkmak: "Gemiler ve saray hepsi gitti."- F. R. Atay. Ölmek: "Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın."- Âşık Veysel
Tüketilmek, harcanmak
Geçmek
(Osmanlı Dönemi) MA'D
(Osmanlı Dönemi) SEK'
(Osmanlı Dönemi) LETB
uzanmak
(Osmanlı Dönemi) ZEVAH
(Osmanlı Dönemi) NESG
(Osmanlı Dönemi) NİS'
(Osmanlı Dönemi) CELCELE
(Osmanlı Dönemi) ŞEKAZ
(Osmanlı Dönemi) ZEHAB
(Osmanlı Dönemi) NA'R
(Osmanlı Dönemi) MUTUR
(Osmanlı Dönemi) TA'RİD
(Osmanlı Dönemi) ZEYH
(Osmanlı Dönemi) TECERRÜM
(Osmanlı Dönemi) KUBUN
(Osmanlı Dönemi) NEDD
(Osmanlı Dönemi) TIRAK
(Osmanlı Dönemi) HUTU'
gitme
Gitmek işi
İngilizce - Türkçe

gitmek teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

alışverişe gitmek
to go shopping
git
(Argo) defol, kış kış
gitmek