Come in. The door is open.
- İçeri girin. Kapı açık.
I didn't hear you come in.
- İçeri girdiğini duymadım.
May I come in? Yes, certainly.
- İçeri girebilir miyim? Evet, kesinlikle.
I can't believe that you actually got into Harvard.
- Harvard'a gerçekten girdiğine inanamıyorum.
Would you mind telling me how you got into my office?
- Sakıncası yoksa ofisime nasıl girdiğini bana söyler misin?
Tom studied hard so he could get into college.
- Tom çok çalıştı böylece üniversiteye girebildi.
It's possible that Tom will get into Harvard.
- Tom'un Harvard'a girmesi mümkündür.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
- Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Let's not go into details.
- Ayrıntıya girmeyelim.
I saw Jane go into her classroom with a smile.
- Jane'nin tebessümle sınıfana girdiğini gördüm.