getirmek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- bring
Do I have to bring my son to your office?
- Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
Tom wanted to bring home a souvenir.
- Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- get
Don't you want to get her back?
- Onu geri getirmek istemez misin?
I just want to get my daughter back safely, that's all.
- Ben sadece kızımı güvenle geri getirmek istiyorum, bu kadar.
- carry
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- fetch
- bring along
- bear
- bring forth
- bring into
- swap-in
- provide
- yield
- hand in
- bringing
This is like bringing water to the sea.
- Bu, denize su getirmek gibidir.
- give
- put forward
- maximize
- introduce
- to reach (a period of time)
- an auxiliary verb used after some nouns: pişmanlık getirmek to feel regret, be regretful
- to appoint (someone) to (a position, an office, etc.), bring (someone) to (a position, an office, etc.), designate (someone) (a title)
- to bring; to fetch; to bring in, to yield, to give; to put forward, to bring; to bring forth
- usher
- to put forward, bring forth, set forth, present
- (çözüm) propose
- to bring in, yield, produce (income, profit, etc.)
- (faiz vb) return
- to bring, carry, convey (news, greetings, etc.)
- to produce, cause, bring forth, bring about, bring on
- take into
- work up
- to bring (something, someone) to (someone or a place)
- convey
- bring in
- (Hukuk) to introduce
- (konuyu) bring round
- to fetch
- to bring (something, someone) from (a place) to (someone or a place)
- produce
- return
Tom came to return a book he'd borrowed.
- Tom ödünç aldığı kitabı getirmek için geldi.
- bring of
- reduce
- pose
- etkisiz duruma getirmek
- neutralize
- yerine getirmek
- carry out
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
- yerine getirmek (plan vb'ni)
- implement
- nötr hale getirmek
- neutralize
- bir araya getirmek
- gather
- faydalı hale getirmek
- utilize
- meydana getirmek
- create
- etkisiz hale getirmek
- defuse
Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
- meydana getirmek
- generate
- yerine getirmek
- fulfill
He sacrificed his health to fulfill his duty.
- O, görevini yerine getirmek için sağlığını feda etti.
My teacher encouraged me to fulfill my ambitions.
- Öğretmenim emellerimi yerine getirmek için beni teşvik etti.
- yerine getirmek
- perform
It is one thing to promise, and another to perform.
- Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- yerine getirmek
- fulfil
He sacrificed his health to fulfill his duty.
- O, görevini yerine getirmek için sağlığını feda etti.
My teacher encouraged me to fulfill my ambitions.
- Öğretmenim emellerimi yerine getirmek için beni teşvik etti.
- getirmek (faiz)
- produce
- getirmek (faiz)
- draw
- getirmek amacıyla)
- (Hukuk) amend
- geri getirmek
- bring back
The more food you eat, the less we have to bring back. So eat as much as you want!
- Ne kadar çok yemek yersen o kadar az geri getirmek zorunda kalırız. Bu yüzden istediğin kadar çok ye!
- geviş getirmek
- ruminate
- geçersiz hale getirmek
- void
- geri getirmek
- restore
Peace-keeping troops moved in to restore calm after the battle.
- Barış birlikleri sakinliği geri getirmek için taşındı.
- geri getirmek
- return
- geri getirmek
- reinstate
- geri getirmek
- brought back
- geri getirmek
- get back
- gelir getirmek
- to generate revenues
- geleneksel hale getirmek
- traditionalize
- geviş getirmek
- to ruminate, chew the cud
- geviş getirmek
- to ruminate
- geviş getirmek
- chew the cud
- gevrek hale getirmek
- make brittle
- meydana getirmek
- turn out
- yerine getirmek
- meet
- hale getirmek
- render
- aklına getirmek
- remind
- beraberinde getirmek
- bring about
- enkaz haline getirmek
- devastate
- etkisiz hale getirmek
- cancel
- dile getirmek
- utter
To say that technology changes rapidly is to utter a truism.
- Teknoloji hızla değişir demek bilinen gerçeği dile getirmektir.
- getir
- brought
My uncle brought a new TV set for us.
- Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
- gözünün önüne getirmek
- envision
- yerine getirmek
- accomplish
- akla getirmek
- suggest
- aklını başına getirmek
- sober
- dile getirmek
- voice
- dile getirmek
- mention
- duyarlı hale getirmek
- sensitize
- etkisiz duruma getirmek
- negate
- etkisiz hale getirmek
- ward off
- getirme
- introduction
- meydana getirmek
- bring about
- toz haline getirmek
- powder
- yerine getirmek
- a) to fulfil, to fulfill, to perform, to carry out, to carry through, to implement b) to meet
- çözüm getirmek
- remedy
- getir
- bring
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- hazır duruma getirmek
- cock
- adet haline getirmek
- institutionalise
- anonim şirket haline getirmek
- incorporate
- bin dereden su getirmek
- beat around the bush
- bin dereden su getirmek
- make all sorts of excuses
- bitkin duruma getirmek
- finish
- bono vb faiz getirmek
- pay interest
- cinnet getirmek
- go mad
- dile getirmek
- depict
- dile getirmek
- frame
- dile getirmek
- express
- dile getirmek
- verbalize
- dile getirmek
- speak out
- dile getirmek
- reflect
- dile getirmek
- make (somebody) talk
- dile getirmek
- give utterance to
- dilenci durumuna getirmek
- pauperize
- eksiksiz hale getirmek
- (Kanun) perfect
- en iyi hale getirmek için
- (Bilgisayar) optimization
- eter haline getirmek
- etherize
- etkili hale getirmek
- activate
- etkisiz hale getirmek
- inactivate
- etkisiz hale getirmek
- make ineffective
- etkisiz hale getirmek
- neutralize
- getir
- (Bilgisayar) import
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
- getirme
- swap in
- getirme
- (Bilgisayar) fetch
Throw a stick and watch the dog fetch it.
- Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.
He trained his dog to fetch the newspaper.
- Gazeteyi getirmesi için köpeğini eğitti.
- gidip getirmek
- get
- güncel hale getirmek
- (Ticaret) update
- hamur haline getirmek
- pulp
- kendine getirmek
- (deyim) bring home to
- konuyu gündeme getirmek
- (Politika, Siyaset) raise a question
- kurum haline getirmek
- institutionalize
- kırk dereden su getirmek
- beat about the bush
- kırk dereden su getirmek
- beat around the bush
- meydana getirmek
- produce
- meydana getirmek
- (deyim) bring into existence
- meydana getirmek
- give birth to
- meydana getirmek
- give rise to
- meydana getirmek
- set off
- meydana getirmek
- regenerate
- meydana getirmek
- bring into being
- meydana getirmek
- frame
- meydana getirmek
- brought into being
- meydana getirmek
- be the cause of something
- meydana getirmek
- ingender
- meydana getirmek
- engender
- pelte haline getirmek
- squash
- rapor haline getirmek
- report
- salavat getirmek
- Say a short prayer in which God is asked to bless the Prophet Muhammad and his descendants
- seferber hale getirmek
- (Askeri) mobilise
- ses getirmek
- influence
- sesli duruma getirmek
- vocalize
- simge durumuna getirmek
- minimize
- sistemli bir hale getirmek
- systematize
- sonunu getirmek
- finish
- sonunu getirmek
- accomplish
- sonunu getirmek (bir işin)
- conclude
- uyumlu hale getirmek
- (Otomotiv) synchronize
- uyumlu hale getirmek
- accord
- yerine getirmek
- (Kanun) accede
- yerine getirmek
- enforce
- yerine getirmek
- administer
- yerine getirmek
- doeth
- yerine getirmek
- keep
- yerine getirmek
- execute (a task)
- yerine getirmek
- bring (something) back
- yerine getirmek
- carry out (a task)
- yerine getirmek
- grant
- yerine getirmek
- perform (a task)
- yerine getirmek
- fill
- yerine getirmek
- make something good
- yerine getirmek
- exercise
- yerine getirmek
- doest
- yerine getirmek
- consummate
- yerine getirmek (bir adeti)
- observe
- yerine getirmek (vaat)
- redeem
- çözüm getirmek
- propose
- çözüm getirmek
- cure
- önceki boyuta getirmek
- (Bilgisayar) restore
- özet haline getirmek
- abstract
- getir
- brought into
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
- getir
- bring into
- getir
- {f} bringing
I could kick myself for not bringing a map.
- Bir harita getirmediğim için kendimi tekmeleyebilirdim.
Are you bringing your camera?
- Kameranı getiriyor musun?
- getir
- hand in
- lâpa haline getirmek
- pulp
- gidip getirmek
- fetch
- alip getirmek (bzw. götürmek)
- to bring it away (bzw. Drive)
- dile getirmek
- Put into words, voice, give voice to, mention, utter
- f allg. nizama koymak, getirmek
- f allg. put in order, to bring
- kötülük getirmek
- to bring evil/harm
- skora denge getirmek
- (Spor) make the score even
- skora eşitlik getirmek
- (Spor) make the score even
- yan yana getirmek
- to juxtapose
- yük getirmek
- burden to
- getir
- broughtinto
- getir
- handin
- getir
- galligaskins
- getir
- spat
- getir
- hand#in
- getir
- bringinto