Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
I brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
Bring me today's paper, please.
- Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
Can S. Jobs bring back the magic to Disney?
- S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
I could kick myself for not bringing a map.
- Bir harita getirmediğim için kendimi tekmeleyebilirdim.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.