There's a lot of tension among the siblings.
- Kardeşler arasında çok gerginlik var.
I felt the tension grow between us.
- İkimiz arasında büyüyen bir gerginlik hissettim.
Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother.
- Mary'nin annesinin sürekli karışmasından Tom ve Mary'nin evliliğine büyük bir gerginlik konuldu.
There's no need to be that tense.
- Böyle gergin olmaya gerek yok.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
I was very nervous as the plane took off.
- Uçak kalkarken çok gergindim.
You mustn't be nervous about tomorrow's exam.
- Yarınki sınav hakkında gergin olmamalısın.
Tom is balancing on a tightrope.
- Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.
It's as tight as a drum.
- Bir davul kadar gergindir.
Would you stop being so uptight?
- Bu kadar gergin olmayı bırakır mısın?
Some people are so uptight.
- Bazı insanlar çok gergindir.
He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
I'm feeling a bit stiff.
- Biraz gergin hissediyorum.
Why are you acting so jumpy?
- Neden bu kadar gergin davranıyorsun?
Why are you so jumpy?
- Neden bu kadar gerginsin?
He was tired and nervous from overwork.
- O, aşırı çalışmaktan dolayı yorgun ve gergindi.
I'm very drawn to you.
- Senin için çok gerginim.
I've been on edge all day.
- Sabahtan beri gerginim.
She was on edge till she heard from her husband.
- O, kocasından haber alana kadar gergindi.