I felt the tension grow between us.
- İkimiz arasında büyüyen bir gerginlik hissettim.
Tom sensed a tension between John and Mary.
- Tom, John ve Mary arasında bir gerginlik hissetti.
Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother.
- Mary'nin annesinin sürekli karışmasından Tom ve Mary'nin evliliğine büyük bir gerginlik konuldu.
The atmosphere in Washington became very tense.
- Washington'daki atmosfer çok gergin oldu.
I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
The atmosphere became strained when he came.
- O geldiğinde ortam gerginleşti.
The witness did not seem nervous when he spoke at the trial.
- Tanık duruşmada konuştuğu sırada gergin görünmüyordu.
Try not to look so nervous.
- Fazla gergin görünmemeye çalış.
Tom is balancing on a tightrope.
- Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.
Tom is good at walking on a tightrope.
- Tom gergin ip üzerinde yürümede iyidir.
Would you stop being so uptight?
- Bu kadar gergin olmayı bırakır mısın?
Some people are so uptight.
- Bazı insanlar çok gergindir.
He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day.
- Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.
I'm feeling a bit stiff.
- Biraz gergin hissediyorum.
Why are you acting so jumpy?
- Neden bu kadar gergin davranıyorsun?
Why are you so jumpy?
- Neden bu kadar gerginsin?
He was tired and nervous from overwork.
- O, aşırı çalışmaktan dolayı yorgun ve gergindi.
I'm very drawn to you.
- Senin için çok gerginim.
She was on edge till she heard from her husband.
- O, kocasından haber alana kadar gergindi.
You do seem a little on edge.
- Biraz gergin görünüyorsun.