gerginlik

listen to the pronunciation of gerginlik
Türkçe - İngilizce
(Mühendislik) tension

I felt the tension grow between us. - İkimiz arasında büyüyen bir gerginlik hissettim.

In the Aegean, there will be another round of tension. - Ege'de yeni bir gerginlik sürecine girilecek.

{i} strain

Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother. - Mary'nin annesinin sürekli karışmasından Tom ve Mary'nin evliliğine büyük bir gerginlik konuldu.

tightness, tension, tautness
tenseness
agitation
tensile
tensility
skittishness
stress
tightness; tension
stretch
frayed temper
jitters
escalation
tightness
strain, tenseness
distemper
the jitters
tautness
gergin
tense

There's no need to be that tense. - Böyle gergin olmaya gerek yok.

In the most thrilling moment, everyone looked very tense. - En heyecanlı anda herkes çok gergin görünüyordu.

gergin
{s} strained

The atmosphere became strained when he came. - O geldiğinde ortam gerginleşti.

gergin
{s} stretched
gergin
{s} nervous

You mustn't be nervous about tomorrow's exam. - Yarınki sınav hakkında gergin olmamalısın.

He is nervous about it. - O bu konuda gergin olabilir.

gerginlik artışı
(Askeri) escalation
gerginlik atma
(Telekom) stress relief
gerginlik giderici
relaxing
gerginlik yaratmak
create a tension
gerginlik yaratmak
make a scene
gerginlik ölçer
tensimeter
gergin
tight

Tom is good at walking on a tightrope. - Tom gergin ip üzerinde yürümede iyidir.

It's as tight as a drum. - Bir davul kadar gergindir.

gergin
stressful
gergin
jittery
gergin
uptight

Some people are so uptight. - Bazı insanlar çok gergindir.

Would you stop being so uptight? - Bu kadar gergin olmayı bırakır mısın?

gergin
{s} skittish
gergin
{s} stiff

I'm feeling a bit stiff. - Biraz gergin hissediyorum.

He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day. - Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.

gergin
{s} intense
gergin
wrought
gergin
stretch
gergin
on a knife-edge
gergin
jumpy

Why are you so jumpy? - Neden bu kadar gerginsin?

Why are you acting so jumpy? - Neden bu kadar gergin davranıyorsun?

gergin
tremulous
gergin
timorous
gergin
keyed-up
gergin
keyed up
gergin
taut
gergin
fraught
gergin
overwork

He was tired and nervous from overwork. - O, aşırı çalışmaktan dolayı yorgun ve gergindi.

artık gerginlik
residual stress
gergin
spread
gergin
(skin) without wrinkles
gergin
on pins and needles
gergin
on a knife edge
gergin
strained, tense (nerves, relations, etc.)
gergin
high-strung
gergin
drawn

I'm very drawn to you. - Senin için çok gerginim.

gergin
nervy
gergin
highly strung
gergin
stretched, strained, tight, taut
gergin
tight, taut, stretched; strained, tense; jumpy
gergin
on edge

I've been on edge all day. - Sabahtan beri gerginim.

You do seem a little on edge. - Biraz gergin görünüyorsun.

gergin
high strung
gergin
stressfull
Türkçe - Türkçe
Gergin olma durumu: "Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı."- S. M. Alus
Gergin olma durumu
stres
gergin
Bozulacak duruma gelmiş olan (ilişki)
gergin
Huzursuz, sinirli
gergin
Buruşuğu, kırışığı olmayan
gergin
Buruşuğu, kırışığı olmayan (cilt): "Siyah jarse elbisesi içinde, hâlâ diri, gergin vücuduyla güzel ve ihtişamlıydı."- P. Safa
gergin
Gerilmiş durumda olan
gerginlik