gerginlik

listen to the pronunciation of gerginlik
Türkçe - İngilizce
(Mühendislik) tension

I felt the tension grow between us. - İkimiz arasında büyüyen bir gerginlik hissettim.

Tom sensed a tension between John and Mary. - Tom, John ve Mary arasında bir gerginlik hissetti.

{i} strain

Great strain was put on Tom and Mary's marriage by the constant meddling of Mary's mother. - Mary'nin annesinin sürekli karışmasından Tom ve Mary'nin evliliğine büyük bir gerginlik konuldu.

tightness, tension, tautness
tenseness
agitation
tensile
tensility
skittishness
stress
tightness; tension
stretch
frayed temper
jitters
escalation
tightness
strain, tenseness
distemper
the jitters
tautness
gergin
tense

The atmosphere in Washington became very tense. - Washington'daki atmosfer çok gergin oldu.

I am always tense before I get on an airplane. - Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.

gergin
{s} strained

The atmosphere became strained when he came. - O geldiğinde ortam gerginleşti.

gergin
{s} stretched
gergin
{s} nervous

The witness did not seem nervous when he spoke at the trial. - Tanık duruşmada konuştuğu sırada gergin görünmüyordu.

Try not to look so nervous. - Fazla gergin görünmemeye çalış.

gerginlik artışı
(Askeri) escalation
gerginlik atma
(Telekom) stress relief
gerginlik giderici
relaxing
gerginlik yaratmak
create a tension
gerginlik yaratmak
make a scene
gerginlik ölçer
tensimeter
gergin
tight

Tom is balancing on a tightrope. - Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.

Tom is good at walking on a tightrope. - Tom gergin ip üzerinde yürümede iyidir.

gergin
stressful
gergin
jittery
gergin
uptight

Would you stop being so uptight? - Bu kadar gergin olmayı bırakır mısın?

Some people are so uptight. - Bazı insanlar çok gergindir.

gergin
{s} skittish
gergin
{s} stiff

He was out of shape when he took a long hike with his sons, and he was stiff and sore the next day. - Oğullarıyla uzun bir yürüyüş yaptığında o hamlamıştı ve ertesi gün gergin ve ağrılıydı.

I'm feeling a bit stiff. - Biraz gergin hissediyorum.

gergin
{s} intense
gergin
wrought
gergin
stretch
gergin
on a knife-edge
gergin
jumpy

Why are you acting so jumpy? - Neden bu kadar gergin davranıyorsun?

Why are you so jumpy? - Neden bu kadar gerginsin?

gergin
tremulous
gergin
timorous
gergin
keyed-up
gergin
keyed up
gergin
taut
gergin
fraught
gergin
overwork

He was tired and nervous from overwork. - O, aşırı çalışmaktan dolayı yorgun ve gergindi.

artık gerginlik
residual stress
gergin
spread
gergin
(skin) without wrinkles
gergin
on pins and needles
gergin
on a knife edge
gergin
strained, tense (nerves, relations, etc.)
gergin
high-strung
gergin
drawn

I'm very drawn to you. - Senin için çok gerginim.

gergin
nervy
gergin
highly strung
gergin
stretched, strained, tight, taut
gergin
tight, taut, stretched; strained, tense; jumpy
gergin
on edge

She was on edge till she heard from her husband. - O, kocasından haber alana kadar gergindi.

You do seem a little on edge. - Biraz gergin görünüyorsun.

gergin
high strung
gergin
stressfull
Türkçe - Türkçe
Gergin olma durumu: "Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı."- S. M. Alus
Gergin olma durumu
stres
gergin
Bozulacak duruma gelmiş olan (ilişki)
gergin
Huzursuz, sinirli
gergin
Buruşuğu, kırışığı olmayan
gergin
Buruşuğu, kırışığı olmayan (cilt): "Siyah jarse elbisesi içinde, hâlâ diri, gergin vücuduyla güzel ve ihtişamlıydı."- P. Safa
gergin
Gerilmiş durumda olan
gerginlik