The project requires a great deal of money.
- Proje büyük miktarda para gerektiriyor.
Happiness has come and requires money.
- Mutluluk geldi ve para gerektiriyor.
I need medicine. Where is the pharmacy?
- Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?
My clock needs to be fixed.
- Saatimin onarılması gerekiyor.
Tom is having trouble deciding whether or not he really needs to go.
- Tom gerçekten gitmesinin gerekip gerekmediğine karar vermekte sorun yaşıyor.
I wondered whether or not Tom had told Mary she didn't need to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerekmediğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
I demanded that he should pay.
- Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
This problem demands immediate attention.
- Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.
If you don't want to go, you don't need to.
- Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.
Your shoes want mending.
- Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.
Concerning this matter, I'm the one to blame.
- Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
I think that you ought to apologize to her.
- Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.
Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
- Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
Our college won't admit Tom until he meets all the requirements.
- Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.
In my opinion, happiness has a few fundamental requirements.
- Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.
All passengers are required to show their tickets.
- Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.
Am I required to get a visa?
- Vize almam gerekiyor mu?
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
Art is not a luxury, but a necessity.
- Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.
Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.