gereksiz

listen to the pronunciation of gereksiz
Türkçe - İngilizce
unnecessary

Surely that's unnecessary. - Kesinlikle bu gereksiz.

They discarded unnecessary things. - Onlar gereksiz şeyleri attılar.

redundant

That's a redundant, caustic question. - O gereksiz, sert bir soru.

The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery. - Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesi bir bira fabrikasına sahipti.

non-essential
verbose
extra
no
unfounded
uncallad-for
uncalled-for
otiose
supererogatory
indiscreet
indecent
unneedful
uncalled for
superfluous

They think it's superfluous. - Onlar bunun gereksiz olduğunu düşünüyor.

All the comments are superfluous. - Tüm yorumlar gereksizdir.

unneeded
needless

Needless to say, we were very tired by the end of the day. - Söylemek gereksiz, biz günün sonunda çok yorgunduk.

Needless to say, he could not get the prize. - Söylemek gereksiz, ödülü alamaz.

unjustifiable
digressive
excrescent
gratuitous

The aggression was provoked by all those gratuitous insults. - Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.

idle
inessential
unnecessary, needless, pointless, superfluous, uncallad-for, gratuitous
nonessential

They plan to evacuate all nonessential personnel from the embassy. - Onlar büyük elçilikten tüm gereksiz personeli tahliye etmeyi planlıyorlar.

dispensable
pointless
adscititious
gratuitious
bootless
excrescence
gerek
need

My clock needs to be fixed. - Saatimin onarılması gerekiyor.

I need medicine. Where is the pharmacy? - Bana ilaç gerekiyor. Eczane nerede?

gereksiz sözlerle dolu
verbose
gereksiz yere
wantonly
gereksiz şeyler
expendable
gereksiz kelimeler kullanma
roundabout
gereksiz kılmak
dispense with the need for
gereksiz kılmak
obviate
gereksiz süs
frills
gereksiz telaş
fuss
gereksiz yere
superfluously
gereksiz yere
unduly
gereksiz yere
redundantly
gereksiz şey
non-essential
gereksiz yere harcamak
unnecessary to spend
gereksiz, anlamsız, boş söz
superfluous, meaningless, empty words
gereksiz amliyat yapma arzusu
(Tıp) tomomania
gereksiz ayrıntı
diffusiveness
gereksiz ayrıntılarla uğraşmak
niggle
gereksiz ayrıntılı
diffuse
gereksiz bilgi
redundant information
gereksiz bir şekilde
digressively
gereksiz bir şekilde
verbosely
gereksiz bir şekilde
excrescently
gereksiz bir şekilde
gratuitously
gereksiz denelim
(Bilgisayar) redundant check
gereksiz denetim
redundant check
gereksiz endişe
unnecessary worry
gereksiz eşya
lumber
gereksiz eşya
white elephant
gereksiz gösteriş
gaud
gereksiz harcama
unnecessary expense
gereksiz harcama
(Ticaret) boondoggle
gereksiz harcama
waste of money
gereksiz hece
expletive
gereksiz isim
(Denizbilim) nomen superfluum
gereksiz
(Ticaret) boondoggle
gereksiz
work of supererogation
gereksiz
(deyim) a fool's errand
gereksiz kahramanlık gösterme çabası
quixotry
gereksiz kahramanlık gösterme çabası
quixotism
gereksiz kimse
fifth wheel
gereksiz kod
redundant code
gereksiz konuşma
idle talk
gereksiz konuşma
chin music
gereksiz konuşma
prattle
gereksiz konuşma
unnecessary talk
gereksiz konuşma
prate
gereksiz konuşma
blether
gereksiz kılmak
to make redundant, to render unnecessary
gereksiz laflarla dolu olma
diffuseness
gereksiz olarak
unduly
gereksiz saplantı
(deyim) king charles's head
gereksiz sözcük
expletive
gereksiz sözlerle dolu
pleonastic
gereksiz tekrar
tautology

Listen up! The first rule of the Tautology Club is the first rule of the Tautology Club. - Dinleyin! Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralı, Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralıdır.

gereksiz tekrar yapan
tautological
gereksiz tekrar yapan
tautologic
gereksiz tekrar yapmak
tautologize
gereksiz tekrarlar içeren
repetitive
gereksiz tekrarlar içeren
repetitious
gereksiz telâş
indecent haste
gereksiz telâş
false alarm
gereksiz telâş
kerfuffle
gereksiz tüketim
extravagant consumption
gereksiz uzatarak
diffusive
gereksiz ve işe yaramayan tip
(Argo) good-for-naught
gereksiz ve işe yaramayan tip
(Argo) good-for-nothing
gereksiz ve işe yaramayan tip
(Argo) goof-off
gereksiz yaygara
much cry and little wool
gereksiz yere
unnecessarily

In order to be easily understood, a sentence should not be unnecessarily complicated. - Kolayca anlaşılması için bir cümle gereksiz yere karmaşık olmamalı.

There is no reason to be unnecessarily worried about the outbreak. - Salgın konusunda gereksiz yere endişeli olmak için hiçbir sebep yoktur.

gereksiz yere
needlessly

Why worry needlessly? - Neden gereksiz yere endişe ediyorsun?

gereksiz yere
gratis
gereksiz yere tekrarlama
tautologous
gereksiz yere telâşlanmak
fuss
gereksiz yineleme
(Dilbilim) tautology
gereksiz yük
unnecessary burden
gereksiz çokluk
redundancy
gereksiz çokluk
redundance
gereksiz ğeyler
expendables
gereksiz şey
superfluity
gereksiz şey
superfluities
gereksiz şey
nonessential
gereksiz şey
fifth wheel
gereksiz şey
inessential
gereksiz şeyler
white elephant
gereksiz şeyler
expendables
gerek
whether or

I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that. - Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.

Tom was uncertain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi.

gerek
demand

I demanded that he should pay. - Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.

Raising a child demands patience. - Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.

gerek
want

Your shoes want mending. - Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.

You want answers to questions you shouldn't ask. - Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.

gerek
concern

To tell the truth, this matter does not concern it at all. - Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

Concerning this matter, I'm the one to blame. - Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.

gerek
occasion
gerek
ought

You ought to be on time if you start now. - Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.

You ought to see a dentist. - Bir diş hekimini ziyaret etmen gerekiyor.

gerek
requirement

Experience is requirement for this profession. - Deneyim bu meslek için gereklidir.

Tom didn't find anyone who met the requirements. - Tom gereksinimleri karşılayan birini bulamadı.

gerek
involvement
gerek
required to

All passengers are required to show their tickets. - Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.

Am I required to get a visa? - Vize almam gerekiyor mu?

gerek
(Nükleer Bilimler) necessary

It is necessary that every member observe these rules. - Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.

If you are going abroad, it's necessary to have a passport. - Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.

gerek
the need
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
necessity

There is no necessity for you to do that. - Onu yapmana gerek yok.

Art is not a luxury, but a necessity. - Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

gereksiz yere
gratuitous
Türkçe - Türkçe
Gereği olmayan, yararsız, lüzumsuz
Gereği olmayan, yararsız, lüzumsuz (bir biçimde)
Gereği olmayan, yararsız, lüzumsuz bir biçimde: "Ona danışmayı gereksiz görerek Sevim'e yöneldi."- N. Cumalı
lüzumsuz

Lüzumsuz kelimeleri at! - Gereksiz sözcükleri çıkar!

kıvır zıvır
zait
Gerek
(Hukuk) İKTİZA
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal