gereken

listen to the pronunciation of gereken
Türkçe - İngilizce
necessary

I know you'll do what's necessary. - Gerekeni yapacağını biliyorum.

Use whatever means necessary to stop Tom from doing that. - Tom'un bunu yapmasını durdurmak için gereken araçları kullanın.

required

I do what is required. - Ben gerekeni yaparım.

(Ticaret) right

I have something else I need to be doing right now. - Şu anda yapmam gereken başka bir şey var.

We have bigger problems that need to be taken care of right away. - Derhal ilgilenilmesi gereken daha büyük sorunlarımız var.

involved

Tom got involved with people he should never have gotten involved with. - Tom hiç karışmaması gereken insanlara karıştı.

the thing

The thing you have to know about Batman is, he's a superhero. - Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.

I kept thinking about all the things I needed to do and couldn't fall asleep. - Yapmam gereken her şeyi düşünmeye devam ettim ama uyuyamadım.

necessity
wherewithal
{s} due
needed

Tom told Mary everything she needed to know. - Tom Mary'ye bilmesi gereken her şeyi söyledi.

There is more money than is needed. - Gerekenden daha fazla para var.

should to
should of
gerek
need

My clock needs to be fixed. - Saatimin onarılması gerekiyor.

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

gereken şey
necessary
gereken alan
(Bilgisayar) space required
gereken dosyalar
(Bilgisayar) files needed
gereken durumlarda
(Politika, Siyaset) where necessary
gereken yetenekte olmayan
incompetent
gereken önlemler
necessary measures
gereken önlemler
necessary precautions
gereken şekilde
drinking
gereken yiyecek ve içecek şeyler
things need food and drink
gereken bellek
(Bilgisayar) memory needed
gereken güç
(Bilgisayar) power required
gereken herşeye sahip
self-contain
gereken ilgi
necessary interest
gereken ilgi
necessary concern
gereken işlemler
necessary procedures
gereken tazminat
(Politika, Siyaset) due compensation
gereken önemi vermek
give the full treatment
gereken önemi vermeme
underestimation
gereken şekilde
duly
gelmesi gereken
due
geri verilmesi gereken
returnable
kınanması gereken
reprehensible
gerek
whether or

Tom wasn't certain whether or not he should tell Mary. - Tom Mary'ye söylemesi gerekip gerekmediğinden emin değildi.

I wondered whether or not Tom had told Mary she didn't need to do that. - Tom'un Mary'ye bunu yapması gerekmediğini söyleyip söylemediğini merak ettim.

gerek
demand

He demanded that I should pay the money at once. - Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.

This problem demands immediate attention. - Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.

gerek
want

Your shoes want mending. - Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.

Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston. - Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.

gerek
concern

The existing law concerning car accidents requires amending. - Araba kazaları ile ilgili mevcut yasa değişiklikler gerektirir.

Should we be concerned? - Endişeli olmamız gerekiyor mu?

gerek
occasion
gerek
ought

You ought to have known that he was sick in bed. - Onun yatakta hasta olduğunu bilmen gerekirdi.

You ought to be on time if you start now. - Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.

gerekenler
requirements
gerek
requirement

Experience is requirement for this profession. - Deneyim bu meslek için gereklidir.

Our college won't admit Tom until he meets all the requirements. - Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.

gerek
involvement
gerek
required to

All passengers are required to show their tickets. - Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.

The Romans would never have had the chance to conquer the world if they had first been required to study Latin. - Romalılar ilk önce Latince çalışması gerekli olsaydı, asla dünyayı fethetme şansları olmazdı.

gerek
(Nükleer Bilimler) necessary

I find it necessary to be able to say what I feel. - Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.

If you are going abroad, it's necessary to have a passport. - Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.

bir şeyi yapmak için gereken zamanı kullanmak
take the time
gerek
the need
bildirilmesi gereken
notifiable
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
necessity

There is no necessity for you to do that. - Onu yapmana gerek yok.

We understand the necessity of studying. - Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

gizlenmesi gereken şeyin örtüsü
fig leaf
haber verilmesi gereken
notifiable
isim verilmesi gereken
namable
küçümsenmemesi gereken düşünce
sacred cow
okunması veya imzalanması gereken belge
bumf
temizlenmesi gereken pislik
cobweb
uygulanması gereken
implementary
uyulması gereken
observable
yapılmaması gereken şey
don't
yapılması gereken şey
care
yargılanılmaması gereken düşünce
sacred cow
yerine getirilmesi gereken
implementary
çok acil ele alınması gereken dengesizlikler
(Hukuk) most urgent imbalances
önceden gereken
prerequisite
örülmesi gereken şey
darning
üretim için gereken zaman
turn round
Türkçe - Türkçe

gereken teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Gerek
(Hukuk) İKTİZA
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal
gereken