gerçekleştirmek

listen to the pronunciation of gerçekleştirmek
Türkçe - İngilizce
make real
realize

Learn to be a man of your word and find opportunities to realize your dreams. - Sözünün adamı olmayı öğren ve hayallerini gerçekleştirmek için fırsatlar bul.

materialize
follow through
to realize, to materialize, to execute, to put sth through
execute
practice
effect
practise
(Hukuk) achieve

He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough. - O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.

implement , perform
verify
actualize
effectuate
put into practice
carry through
substantiate
carry out

He had to call on all his experience to carry out the plan. - O, planı gerçekleştirmek için bütün deneyimine başvurmak zorunda kaldı.

It is hard to carry out this plan. - Bu planı gerçekleştirmek zordur.

follow out
to realize, materialize, carry out, fulfill, make (something) a reality; to make (something) come true
make something happen
go through with
(Sinema) produce
bring about
realise

It's easier to make plans than to realise them. - Planları yapmak onları gerçekleştirmekten daha kolaydır.

fulfil

Sami wanted to fulfill his fantasies with Layla. - Sami fantezilerini Leyla ile gerçekleştirmek istiyordu.

Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams. - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.

put through
set
make something come true
materialise
gerçek
actual

Was the money actually paid? - Para gerçekten ödenildi mi?

Can computers actually translate literary works? - Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?

gerçek
{s} real

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

gerçek
truth

All of you are familiar with the truth of the story. - Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.

By all accounts, it is truth. - Söylenenlere göre, o gerçek.

gerçek
genuine

Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town. - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.

Tom was genuinely surprised. - Tom gerçekten şaşırmıştı.

gerçek
{s} authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

gerçek
{s} true

This is true of you, too. - Bu da seninle ilgili gerçek.

The rumor can't be true. - Söylenti gerçek olamaz.

gerçek
{s} virtual

Have you ever tried virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç denedin mi?

Have you ever experienced virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?

gerçek
{s} factual

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

gerçekleştirme
actualization
hayallerini gerçekleştirmek
Make one's dreams come true
gerçek
fact

Let's not exaggerate the facts. - Gerçekleri abartmayalım.

The facts did not become public for many years. - Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.

gerçek
{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

gerçek
{i} Right

I don't think we can really say that one is right and the other is wrong. - Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.

I really can't talk right now. - Gerçekten şu anda konuşamam.

bunu gerçekleştirmek için
do this
gerçek
very

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.

Tom isn't very good at concealing the way he really feels. - Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.

gerçek
(Politika, Siyaset) achievable
gerçek
(Argo) fair dinkum
gerçek
honest-to-god
gerçek
low-down
gerçek
sure enough
gerçek
lowdown
gerçek
honest-to-goodness
gerçek
effective

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

gerçek
full-fledged
gerçek
(Ticaret) effective tax rate
gerçek
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

gerçek
essential
gerçek
substance
gerçek
the real mccoy
gerçek
substantive
gerçek
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

gerçek
genuineness
gerçek
echt
gerçek
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

gerçek
(Ticaret) tangibles
gerçek
disillusioned
gerçek
leal
gerçekleştirme
(Sinema) production
gerçekleştirme
realization of
ziyaret gerçekleştirmek
visit
gerçek
heartfelt
gerçek
veritable
gerçek
outright
gerçek
pukka
gerçek
as large as life
gerçek
regular

Esperanto is a truly regular and easy language. - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.

gerçek
intrinsic
gerçek
issue of fact
gerçek
proper

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

gerçek
positive

I felt really positive. - Gerçekten olumlu hissettim.

gerçek
pucka
gerçek
dyed-in-the-wool
gerçekleştirme
realization
gerçekleştirme
materialization
gerçekleştirme
fulfilment
gerçek
sterling
Gerçekleştirme
actualisation
bir ilki gerçekleştirmek
Break a new ground
gerçek
the real

I know the real reason for his absence. - Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

gerçek
{s} earnest
gerçek
original
gerçek
sooth
gerçek
straight-out
gerçek
bona fide
gerçek
the true

Few people know the true meaning. - Gerçek anlamı birkaç kişi biliyor.

Wonder is the true character of the philosopher. - Filozofun gerçek karakteri meraktır.

gerçek
veracity
gerçek
exact

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

gerçek
for real

Is this all for real? - Bunun hepsi gerçek mi?

If you keep on complaining, I will get mad for real. - Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.

gerçek
real, true, genuine, authentic
gerçek
really, in truth
gerçek
genunine
gerçek
reality

Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams. - Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

gerçek
low down
gerçek
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçek
real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
gerçek
honest to goodness
gerçek
actualities
gerçek
dinkum
gerçek
truthful

To be truthful, this matter doesn't concern her at all. - Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

I don't think he is truthful. - Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

gerçek
literal

I am literally crying right now. - Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.

She explains the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.

gerçek
honest to god
gerçek
reality, truth
gerçek
(Hukuk) genuine, actual
gerçek
sincere

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

gerçek
troth
gerçek
verity
gerçek
{s} unfeigned
gerçek
actuality
gerçek
truism
gerçek
{s} tangible
gerçek
veritas
gerçek
{s} veracious
gerçek
earnest(1)
gerçek
straightout
gerçek
simonpure
gerçekleştirme
substantiation
gerçekleştirme
realization, materialization, fulfillment; making (something) come true
gerçekleştirme
implementation

Kawa is an implementation of Scheme for JVM that allows to take advantage of all the Java’s libraries. - Kawa bir JVM(Java Sanal Makinesi) gerçekleştirme projesidir.Bu bütün Java kütüphanelerini avantajlı bir şekilde kullanmaya izin verir.

hedefi gerçekleştirmek
negociate
ilki gerçekleştirmek
break new ground
infazı gerçekleştirmek
put to death
resmen gerçekleştirmek
solemnize
Türkçe - Türkçe
Gerçek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak
yapmak
(Hukuk) REALİZE ETMEK
Gerçek
reel
Gerçek
şeniyet
Gerçek
fiziksel
Gerçek
asıl
Gerçek
hakiki
Gerçekleştirme
temin
gerçek
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
gerçek
Temel, başlıca, asıl
gerçek
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
gerçek
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
gerçek
Yapay olmayan
gerçek
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
gerçek
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
gerçek
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
gerçek
Yalan olmayan, doğru olan şey
gerçek
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
gerçek
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
gerçekleştirme
Gerçekleştirmek işi