Can computers actually translate literary works?
- Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
That football is made of genuine leather.
- O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
That he was busy is true.
- Onun meşgul olduğu gerçektir.
His story sounds true.
- Onun hikayesi gerçek görünüyor.
Have you ever experienced virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?
Have you ever tried using a virtual reality headset?
- Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
This fact must not be forgotten.
- Bu gerçek unutulmamalı.
Let's not exaggerate the facts.
- Gerçekleri abartmayalım.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
- Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
I really can't talk right now.
- Gerçekten şu anda konuşamam.
I was really very happy.
- Gerçekten çok mutluydum.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
You should face the reality.
- Gerçekle yüzleşmelisin.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
Few people know the true meaning.
- Gerçek anlamı birkaç kişi biliyor.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
- Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
At that time, I thought that I was going to die for real.
- O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
- Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
I don't think he is truthful.
- Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
She explained the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.