gerçekleştirdi

listen to the pronunciation of gerçekleştirdi
Türkçe - İngilizce
accrued
That which has accumulated over a period of time such as accrued depreciation, accrued interest or accrued expenses
{s} accumulated, amassed
periodically accumulated over time; "accrued interest"; "accrued leave"
periodically accumulated over time; "accrued interest"; "accrued leave
Accumulated, as actuarial costs of liabilities, during years of employee service before a specific valuation date of a pension plan
past of accrue
An adjective describing something that has come into existence but has not yet been claimed by or distributed to its rightful owner
An accumulation over a certain period of time, such as accrued depreciation or accrued interest
Accumulated up to this point in time Accrued interest; accrued depreciation
interest you have earned or incurred that is yet to be paid or charged
gerçek
actual

Was the money actually paid? - Para gerçekten ödenildi mi?

Tom says he has actually seen a ghost. - Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.

gerçek
{s} real

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

gerçek
truth

By all accounts, it is truth. - Söylenenlere göre, o gerçek.

At last, the truth became known to us. - Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.

gerçek
genuine

That football is made of genuine leather. - O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.

Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town. - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.

gerçek
{s} authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

gerçek
{s} true

That he was busy is true. - Onun meşgul olduğu gerçektir.

This is true of you, too. - Bu da seninle ilgili gerçek.

gerçek
{s} virtual

Have you ever experienced virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?

Have you ever tried virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç denedin mi?

gerçek
{s} factual

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

gerçek
fact

Let's not exaggerate the facts. - Gerçekleri abartmayalım.

These are the facts. Think hard about them! - Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!

gerçek
{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

gerçek
{i} Right

Do you really want to sell your house right now? - Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?

I really can't talk right now. - Gerçekten şu anda konuşamam.

gerçek
very

Tom isn't very good at concealing the way he really feels. - Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.

He is very clever indeed. - O gerçekten çok zeki.

gerçek
(Politika, Siyaset) achievable
gerçek
(Argo) fair dinkum
gerçek
honest-to-god
gerçek
low-down
gerçek
sure enough
gerçek
lowdown
gerçek
honest-to-goodness
gerçek
effective

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

gerçek
full-fledged
gerçek
(Ticaret) effective tax rate
gerçek
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

gerçek
essential
gerçek
substance
gerçek
the real mccoy
gerçek
substantive
gerçek
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

gerçek
genuineness
gerçek
echt
gerçek
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

gerçek
(Ticaret) tangibles
gerçek
disillusioned
gerçek
leal
gerçek
heartfelt
gerçek
veritable
gerçek
outright
gerçek
pukka
gerçek
as large as life
gerçek
regular

Esperanto is a truly regular and easy language. - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.

gerçek
intrinsic
gerçek
issue of fact
gerçek
proper

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

gerçek
positive

I felt really positive. - Gerçekten olumlu hissettim.

gerçek
pucka
gerçek
dyed-in-the-wool
gerçek
sterling
gerçek
the real

You should face the reality. - Gerçekle yüzleşmelisin.

No one knows the real reason why we love dogs. - Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.

gerçek
{s} earnest
gerçek
original
gerçek
sooth
gerçek
straight-out
gerçek
bona fide
gerçek
the true

The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking. - İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.

Wonder is the true character of the philosopher. - Filozofun gerçek karakteri meraktır.

gerçek
veracity
gerçek
exact

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

I think I'm starting to understand exactly what real love is. - Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.

gerçek
for real

Is this all for real? - Bunun hepsi gerçek mi?

At that time, I thought that I was going to die for real. - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.

gerçek
real, true, genuine, authentic
gerçek
really, in truth
gerçek
genunine
gerçek
reality

Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams. - Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

gerçek
low down
gerçek
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçek
real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
gerçek
honest to goodness
gerçek
actualities
gerçek
dinkum
gerçek
truthful

To be truthful, this matter doesn't concern her at all. - Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

You will answer truthfully, won't you? - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?

gerçek
literal

I am literally crying right now. - Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.

He explains the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.

gerçek
honest to god
gerçek
reality, truth
gerçek
(Hukuk) genuine, actual
gerçek
sincere

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

gerçek
troth
gerçek
verity
gerçek
{s} unfeigned
gerçek
actuality
gerçek
truism
gerçek
{s} tangible
gerçek
veritas
gerçek
{s} veracious
gerçek
earnest(1)
gerçek
straightout
gerçek
simonpure
Türkçe - Türkçe

gerçekleştirdi teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Gerçek
reel
Gerçek
şeniyet
Gerçek
fiziksel
Gerçek
asıl
Gerçek
hakiki
gerçek
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
gerçek
Temel, başlıca, asıl
gerçek
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
gerçek
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
gerçek
Yapay olmayan
gerçek
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
gerçek
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
gerçek
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
gerçek
Yalan olmayan, doğru olan şey
gerçek
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
gerçek
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
gerçekleştirdi