A chemical reaction takes place in one or more steps.
- Bir kimyasal reaksiyon bir veya daha fazla adımda gerçekleşir.
That class takes place once per week.
- O ders haftada bir kez gerçekleşir.
Tom has actually never been to Boston.
- Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
I believe it is a genuine Picasso.
- Onun gerçek bir Picasso olduğuna inanıyorum.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
That he was busy is true.
- Onun meşgul olduğu gerçektir.
The rumor can't be true.
- Söylenti gerçek olamaz.
Have you ever experienced virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
This fact must not be forgotten.
- Bu gerçek unutulmamalı.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
I really can't talk right now.
- Gerçekten şu anda konuşamam.
Do you really want to sell your house right now?
- Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
He is very clever indeed.
- O gerçekten çok zeki.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
You should face the reality.
- Gerçekle yüzleşmelisin.
He's holding the real story back from us.
- O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.
I hide the true amount from her.
- Gerçek miktarı ondan saklarım.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
- Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
She explained the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.
I am literally crying right now.
- Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.