gerçek

listen to the pronunciation of gerçek
Türkçe - İngilizce
truth

At last, the truth became known to us. - Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.

Were they being told the truth? - Gerçek onlara söyleniliyormuydu?

actual

Can computers actually translate literary works? - Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?

Tom has actually never been to Boston. - Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.

real

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

She's really smart, isn't she? - O gerçekten akıllı, değil mi?

genuine

The document is neither genuine nor forged. - Belge ne gerçek ne de sahte.

That football is made of genuine leather. - O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.

true

I'm ashamed to say that it's true. - Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.

That he was busy is true. - Onun meşgul olduğu gerçektir.

authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

fact

Let's not exaggerate the facts. - Gerçekleri abartmayalım.

These are the facts. Think hard about them! - Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!

very

I was really very happy. - Gerçekten çok mutluydum.

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.

(Politika, Siyaset) achievable
(Argo) fair dinkum
honest-to-god
low-down
substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

sure enough
lowdown
honest-to-goodness
effective

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

full-fledged
(Ticaret) effective tax rate
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

essential
substance
the real mccoy
substantive
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

genuineness
echt
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

(Ticaret) tangibles
disillusioned
leal
sterling
pukka
original
right

I don't think we can really say that one is right and the other is wrong. - Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.

I really can't talk right now. - Gerçekten şu anda konuşamam.

sooth
straight-out
bona fide
intrinsic
pucka
the true

I hide the true amount from her. - Gerçek miktarı ondan saklarım.

Wonder is the true character of the philosopher. - Filozofun gerçek karakteri meraktır.

veracity
exact

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

for real

At that time, I thought that I was going to die for real. - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.

If you keep on complaining, I will get mad for real. - Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.

real, true, genuine, authentic
proper

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

really, in truth
genunine
reality

Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams. - Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.

Can't you divorce fantasy from reality? - Hayali gerçekten ayıramıyor musun?

low down
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

the real

You should face the reality. - Gerçekle yüzleşmelisin.

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
honest to goodness
actualities
factual

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

dinkum
truthful

I don't think he is truthful. - Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

You will answer truthfully, won't you? - Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?

literal

She explained the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.

That could literally ruin my life. - O gerçekten hayatımı mahvedebilir.

honest to god
reality, truth
(Hukuk) genuine, actual
sincere

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

troth
verity
earnest
{s} virtual

It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us. - Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.

Have you ever tried using a virtual reality headset? - Sanal gerçeklik kulaklığı kullanmayı hiç denedin mi?

heartfelt
veritable
outright
gerçek dışı
imaginary

Some scientists believe that the greenhouse effect is imaginary. - Bazı bilimciler sera etkisinin gerçek dışı olduğuna inanıyorlar.

gerçek anlam
value
gerçek olmayan
virtual
gerçek ad
(Bilgisayar) real name
gerçek adres
(Bilgisayar) absolute address
gerçek av
(Denizbilim) real catch
gerçek bir
full-blooded
gerçek boyut
(Bilgisayar) actual size
gerçek bu
there it is
gerçek deri
real leather
gerçek dizge
(Bilgisayar) real system
gerçek doğru
(Bilgisayar) real line
gerçek durum
fact
gerçek duygu
soul
gerçek güney
true south
gerçek halde
(Kanun) virtually
gerçek hayat
real life
gerçek işlev
(Bilgisayar,Matematik) real function
gerçek kip
(Bilgisayar) real mode
gerçek kur
(Ticaret) current exchange rate
gerçek kuzey
true north
gerçek kısmı
(Bilgisayar) real part
gerçek olmak
(Konuşma Dili) come true
gerçek parça
(Bilgisayar,Matematik) real part
gerçek puan
(Pisikoloji, Ruhbilim) true score
gerçek renk
(İnşaat) hue
gerçek renk
true color
gerçek veri
actual data
gerçek yüzü
real face
gerçek zaman
real-time
gerçek ücret
(Ticaret) real wage
gerçek ücret
(Ticaret) real wages
gerçek şey
the real thing
gerçek şu ki
the truth is that
Gerçek arkadaş kara günde belli olur
(Atasözü) A friend in need is a friend indeed
gerçek kişi
(Ticaret) natural person
gerçek olamayacak kadar güzel
Too good to be true
gerçek özürler
real apologies
gerçek üstü
surreal
gerçek adres
real address
gerçek alan
actual domain
gerçek anahtar
actual key
gerçek anlam
real meaning

It's about time for our children to learn the real meaning of Christmas. - Çocuklarımızın Noel'in gerçek anlamını öğrenmeleri için zamanı geldi.

Examinations interfere with the real meaning of education. - Sınavlar eğitimin gerçek anlamına müdahale eder.

gerçek anlam
spirit
gerçek anlamı dışında kullanılan sözler
cant
gerçek anomali
true anomaly
gerçek astar
(Arkeoloji) true slip
gerçek ayrıklık
true anomaly
gerçek aşk
true love

Tom wanted to marry his true love. - Tom gerçek aşkı ile evlenmek istiyordu.

Tom wanted to marry his true love, Mary. - Tom gerçek aşkı Mary ile evlenmek istiyordu.

gerçek bellek
real storage
gerçek biçim
true form
gerçek boy
exact length
gerçek boyutlarda
true to size
gerçek boyutta
as large as life
gerçek büyüklük
full scale
gerçek damga
true seal
gerçek deri
genuine leather
gerçek değer
intrinsic value
gerçek değer
substantiality
gerçek dizi
(Matematik) real sequence
gerçek dost
fast friend
gerçek dost
true friend
gerçek dosya
real file
gerçek durum
factual situation
gerçek dışı
unsubstantial
gerçek dışı
fanciful
gerçek dışı
unreal

Tom is being unrealistic. - Tom gerçek dışı oluyor.

I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me. - Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.

gerçek dışı
delusive
gerçek dışı
(görüntü) phantasmal
gerçek dışı
unrealistic

The budget appears to be inaccurate and unrealistic. - Bütçe hatalı ve gerçek dışı görünüyor.

I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me. - Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.

gerçek dışı
insubstantial
gerçek dışı karakter
lay figure
gerçek dışılık
falsehood
gerçek entropi
virtual entropy
gerçek faiz oranları
(Hukuk) real interest rate
gerçek gibi
lifelike
gerçek gibi göstermek
pragmatize
gerçek görüntü
(Fotoğrafçılık) actual image
gerçek görüntü
real image
gerçek güneş
true sun
gerçek güç
effective power
gerçek güç
actual power
gerçek güç
actual output
gerçek hak sahibi
(Hukuk) rightful owner
gerçek hamil
(Kanun) lawful holder
gerçek hasar
(Kanun) actual loss
gerçek hayattaki gibi
true to life
gerçek hayattan alınmış
true life
gerçek iman sahibi kimse
a true believer
gerçek izlenimi vermek
give color to
gerçek
(Bilgisayar) actual work
gerçek katot
(Elektrik, Elektronik) virtual cathode
gerçek katot
actual cathode
gerçek kedi
true cat
gerçek kerteriz
true bearing
gerçek kişi
law natural person
gerçek kişi
(Ticaret) natural entity
gerçek kişiler
(Hukuk) natural persons
gerçek kişilerin yetkisi
(Hukuk) legal capacity of natural persons
gerçek kod
actual code
gerçek komut
effective instruction
gerçek konum
(Askeri) actual placement
gerçek kuvveti olan
virtual
gerçek kütük
real file
gerçek lüle
(Otomotiv) actual nozzle
gerçek mal
(Ticaret) real good
gerçek mayın
(Askeri) actual mine
gerçek mermi
real bullet
gerçek mermi
a real bullet
gerçek odak
(Fotoğrafçılık) real focus
gerçek olarak
genuinely
gerçek olma
tangibility
gerçek olmama
unreality
gerçek olmamak
ring hollow
gerçek olmayacak istek
pipe dream
gerçek olmayan
insubstantial
gerçek rota
(Askeri) track made road
gerçek sapma
true declination
gerçek savaş
shooting war
gerçek sayı
real number
gerçek sayı
math . real number
gerçek silah
very pistol
gerçek sonuç
the bottom line
gerçek stok
actual stock
gerçek stok
(Ticaret) real stock
gerçek süet
real suede
gerçek sıcaklık
virtual temperature
gerçek tamlayıcı
true complement
gerçek verim
actual output
gerçek virüs
true bug
gerçek yorum
(Hukuk) authentic interpretation
gerçek yüz
colour [Brit.]
gerçek yüz
color

He has finally shown his true colors. - Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.

Sami soon showed his true colors. - Sami çok geçmeden gerçek yüzünü gösterdi.

gerçek yüzünü açığa vurmak
to throw off one's mask
gerçek yüzünü görmek
unmask
gerçek zaman
real time

Spy satellites tracked the truck in real time. - Casus uydular gerçek zamanlı olarak kamyonu takip etti.

gerçek zamana yakın
(Askeri) near real time
gerçek zamana yakın dağıtım
(Askeri) near real time dissemination
gerçek zamanlı mod
(Askeri) real-time mode
gerçek zamanlı sentetik video
(Askeri) real-time synthetic video
gerçek ölçülerde olmayan
out of true
gerçek öz
(Pisikoloji, Ruhbilim) real self
gerçek öğle
apparent noon
gerçek üretim
(Tıp) manufacturing scale production
gerçek şekil
(Bilgisayar) true form
gerçek şu ki
fact is that
genel gerçek
general truth
fikret hakan'ın gerçek adı
The real name of Fikret Hakan
köroğlu'nun gerçek adı
bak's real name
acı gerçek
a home truth
Türkçe - Türkçe
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
Temel, başlıca, asıl
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
Yapay olmayan
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
Yalan olmayan, doğru olan şey
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
reel
şeniyet
fiziksel
asıl
hakiki
gerçek dışı
Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan (şey)
gerçek dışılık
Gerçek dışı olma durumu
gerçek kişi
Hakikî şahıs
gerçek mantarlar
Bağlarda mildiyu hastalığını yapan emeçleri iyi gelişmiş mantarlar (Peronospora viticola)
gerçek sayı
Bir eksen üzerindeki bir noktanın yerini belirlemeye yarayan sayı
Gerçek dışı
(Hukuk) İRREALİZM
Gerçek dışı
irrealist
Gerçek dışı
hilafıhakikat
gerçek