Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Can computers actually translate literary works?
- Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten zeki, değil mi?
She's really smart, isn't she?
- O gerçekten akıllı, değil mi?
That football is made of genuine leather.
- O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.
The document is neither genuine nor forged.
- Belge ne gerçek ne de sahte.
His story sounds true.
- Onun hikayesi gerçek görünüyor.
The rumor can't be true.
- Söylenti gerçek olamaz.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
These are the facts. Think hard about them!
- Bunlar gerçeklerdir. Onlar hakkında sıkı düşünün!
Many economists are ignorant of that fact.
- Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
- Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
I really can't talk right now.
- Gerçekten şu anda konuşamam.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
The true secret of writing a good letter is to write as if you were talking.
- İyi bir mektup yazmanın gerçek sırrı sanki konuşuyormuşsun gibi yazmaktır.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
- Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
At that time, I thought that I was going to die for real.
- O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
Can't you divorce fantasy from reality?
- Hayali gerçekten ayıramıyor musun?
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
No one knows the real reason why we love dogs.
- Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
She explained the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
Have you ever tried virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
Have you ever experienced virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?
Some scientists believe that the greenhouse effect is imaginary.
- Bazı bilimciler sera etkisinin gerçek dışı olduğuna inanıyorlar.
Examinations interfere with the real meaning of education.
- Sınavlar eğitimin gerçek anlamına müdahale eder.
It's about time for our children to learn the real meaning of Christmas.
- Çocuklarımızın Noel'in gerçek anlamını öğrenmeleri için zamanı geldi.
It's a story about a man who dies without ever finding true love.
- Bu şimdiye kadar gerçek aşkı bulmadan ölen bir adam hakkındaki bir hikayedir.
Tom wanted to marry his true love, Mary.
- Tom gerçek aşkı Mary ile evlenmek istiyordu.
I know it's unrealistic to expect Mary to ever fall in love with someone like me.
- Mary'nin benim gibi birine şimdiye kadar aşık olmasını beklemenin gerçek dışı olduğunu biliyorum.
My crime seems unreal to me.
- Suçum bana gerçek dışı görünüyor.
Your hypothesis is completely unrealistic.
- Senin hipotezin tamamen gerçek dışıdır.
The budget appears to be inaccurate and unrealistic.
- Bütçe hatalı ve gerçek dışı görünüyor.
Sami soon showed his true colors.
- Sami çok geçmeden gerçek yüzünü gösterdi.
He has finally shown his true colors.
- Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.
Spy satellites tracked the truck in real time.
- Casus uydular gerçek zamanlı olarak kamyonu takip etti.