I'm just being realistic.
- Ben sadece gerçekçi oluyorum.
I'm a realistic person.
- Ben gerçekçi bir insanım.
I'm just being realistic.
- Ben sadece gerçekçi oluyorum.
Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
- Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
Tom's a very practical, down-to-earth person.
- Tom çok pratik, gerçekçi bir kişidir.
Tom is a down to earth person.
- Tom gerçekçi bir kişidir.
A person won't remain long in business if he does not come down to earth and think business.
- Bir insan gerçekçi olmazsa ve iş düşünmezse işte uzun kalmaz.
Tom is a down-to-earth family man.
- Tom gerçekçi bir aile adamıdır.
Tom's a very practical, down-to-earth person.
- Tom çok pratik, gerçekçi bir kişidir.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Tom says he has actually seen a ghost.
- Tom gerçekten bir hayalet gördüğünü söylüyor.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
Scientific truth is a creation of the human mind.
- Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
At last, the truth became known to us.
- Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.
Tom was genuinely surprised.
- Tom gerçekten şaşırmıştı.
Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
- Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
That he was busy is true.
- Onun meşgul olduğu gerçektir.
The rumor can't be true.
- Söylenti gerçek olamaz.
Tom has unrealistic expectations.
- Tom'un gerçekçi olmayan beklentileri var.
She has unrealistic standards.
- O gerçekçi olmayan standartlara sahip.
Have you ever experienced virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç deneyimledin mi?
Have you ever tried virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
Many economists are ignorant of that fact.
- Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
Do you really want to sell your house right now?
- Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
I was really very happy.
- Gerçekten çok mutluydum.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
You should face the reality.
- Gerçekle yüzleşmelisin.
I hid the true amount I spent from him.
- Harcadığım gerçek miktarı ondan sakladım.
Wonder is the true character of the philosopher.
- Filozofun gerçek karakteri meraktır.
I think I'm starting to understand exactly what real love is.
- Sanırım gerçek aşkın ne olduğunu tam olarak anlamaya başlıyorum.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
If you keep on complaining, I will get mad for real.
- Şikayet etmeye devam edersen, gerçekten delireceğim.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
He explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.