genişce

listen to the pronunciation of genişce
Türkçe - İngilizce

genişce teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

genişçe
capaciously
genişçe
rather wide, somewhat broad
genişçe
broadly
genişçe
widely
geniş
large

The river flooded a large area. - Nehir geniş bir alanı su altında bıraktı.

Our house is large enough for five of us. - Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.

geniş
broad

Good movies broaden your horizons. - İyi filmler ufkunuzu genişletir.

I am told he has a broad back. - Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.

geniş
{s} wide

The Mississippi River is deep and wide. - Mississippi Nehri derin ve geniştir.

The streets of New York are very wide. - New York'un caddeleri çok geniştir.

geniş
extensive

Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book. - Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.

The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage. - Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.

geniş
vast

A vast desert lay before us. - Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.

Sami loved hiking in the vast Russian wilderness. - Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.

geniş
exhaustive
Geniş
(Tıp) latus
Geniş
(Tıp) lata
geniş
spacious

Father made our living room more spacious. - Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.

Their dining room is very spacious. - Onların yemek odası çok geniş.

geniş
{s} cosmical
geniş
{s} full
geniş
{s} extended

From Sendai I extended my journey to Aomori. - Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.

They extended their territory by conquest. - Onlar fetihle bölgelerini genişletti.

geniş
(Bilgisayar) expanded

Our sphere of influence has expanded so much since then. - Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.

My attic will be expanded. - Benim tavan genişletilecek.

geniş
(Bilgisayar) thick
geniş
(Dilbilim) timeless
geniş
sweeping
geniş
(Bilgisayar) extend

The city wants to extend the road. - Şehir yolu genişletmek istiyor.

From Sendai I extended my journey to Aomori. - Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.

geniş
broader

We should judge matters on a broader basis. - Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.

geniş
commodious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

geniş
roomy
geniş
catholic
geniş
cosmic
geniş
voluminous
geniş
comprehensive
geniş
ample

There is an ample market for this product. - Bu ürün için geniş bir pazar var.

There's ample room in the attic. - Çatı katında geniş bir oda var.

geniş
expansive

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

geniş
sizable
geniş
far-flung
geniş
wider

A polarized plug has two blades with one wider than the other. - Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.

The gap between rich and poor is getting wider. - Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.

geniş
broadest
geniş
larger

China is larger than Japan. - Çin, Japonya'dan daha geniştir.

geniş
walk in
geniş
spacious, extensive, vast, expansive
geniş
obtuse
geniş
capacious

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

I'm wearing a jacket with capacious pockets. - Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.

geniş
wide, broad; spacious, vast, roomy, ample; comprehensive, extensive, exhaustive; carefree
geniş
(Hukuk) broad, extensive
geniş
broadly
geniş
wide, broad
geniş
splay
geniş
open

Tom opened his mouth wide. - Tom onun ağzını geniş açtı.

Tom's eyes opened wide. - Tom'un gözleri geniş açıldı.

geniş
elbowroom
geniş
diffuse
Türkçe - Türkçe

genişce teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

genişçe
Biraz geniş
genişçe
Biraz geniş: "Babam bu güvercinlere, gaz sandıklarından genişçe bir yuva yaptı."- M. Ş. Esendal
geniş
Bol
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BESAT
Geniş
(Osmanlı Dönemi) GAYDAK
Geniş
(Osmanlı Dönemi) CEVA'
Geniş
gen

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

Geniş
(Osmanlı Dönemi) FECM
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BAKIR
Geniş
(Osmanlı Dönemi) BASİT
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu."- P. Safa
geniş
Eni çok olan, enli, vâsi
geniş
Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu."- A. İlhan. Çok
geniş
Çok

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi."- O. C. Kaygılı
geniş
Bol (elbise)
geniş
Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
geniş
Alanı büyük olan, dar karşıtı
geniş
(Osmanlı Dönemi) vâsia
genişce