Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
Good movies broaden your horizons.
- İyi filmler ufkunuzu genişletir.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
- Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Father made our living room more spacious.
- Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.
Their dining room is very spacious.
- Onların yemek odası çok geniş.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
Never buy extended warranties.
- Asla genişletilmiş garantiler almayın.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
Our sphere of influence has expanded so much since then.
- Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.
They extended their territory by conquest.
- Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
A polarized plug has two blades with one wider than the other.
- Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.