Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
The river flooded a large area.
- Nehir geniş bir alanı su altında bıraktı.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
He has broad shoulders.
- Onun geniş omuzları vardı.
The streets of New York are very wide.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
When Columbus discovered America, bison (American buffalo) inhabited a wide-ranging area.
- Columbus Amerika'yı keşfettiği zaman, bizon ( Amerikan mandası ) geniş bir alanda yaşıyordu.
Dr. Svensen researched the issue so extensively that his bibliography makes up half the weight of his book.
- Dr. Svensen konuyu öyle geniş bir şekilde araştırdı ki onun kaynakçası kitabının yarı ağırlığını oluşturuyor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
This car is spacious and comfortable.
- Bu araba geniş ve komforlu.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
The DVD contains deleted and extended scenes.
- DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
Our sphere of influence has expanded so much since then.
- Bizim etki sahamız o zamandan beri çok genişledi.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
His company is extending its business.
- Şirketi işini genişletiyor.
She wants to extend the no-smoking area.
- O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri geniş açıldı.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.