Amerika'ya gideceksen, İngilizce konuşmaları öğrenerek daha iyi edersin.
- If you are to go to America, you had better learn English conversation.
Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
- When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
Onunla uzun bir sohbet ettim.
- I had a long conversation with her.
Bu sohbet hiçbir zaman olmadı. - Hangi sohbet?
- This conversation never occurred. - What conversation?
Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
- I had an interesting conversation with my neighbor.
Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.
- I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave.
Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.
- Fadil overheard both sides of the phone conversation.
Sosyal ilişkiler iletişimi etkiler.
- Social relationships influence conversations.
Ortam iletişimi etkiler.
- The setting influences the conversation.