gelme teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- arrival
We changed our plans because of her late arrival.
- Onun geç gelmesi nedeniyle planlarımız değişti.
The accident happened previous to my arrival.
- Kaza ben gelmeden önce oldu.
- coming
My boss didn't excuse me for coming late to the meeting.
- Patronum toplantıya geç gelmeme göz yummadı.
It was bad enough that he usually came to work late, but coming in drunk was the last straw, and I'm going to have to let him go.
- Onun işe genellikle geç gelmesi yeterince kötüydü fakat sarhoş gelmesi bardağı taşıran son damlaydı ve ben onun işine son verdireceğim.
- concourse
- arriving
Guests began arriving a little after 2:30.
- Misafirler 2.30'dan biraz sonra gelmeye başladı.
They'll go on arriving late.
- Onlar geç gelmeye devam edecekler.
- coming, arriving
- originating from; derived from
- turned: mühendislikten gelme bir yazar an engineer turned writer
- phys. incidence (of light rays)
- coming, arriving, arrival
- {i} Advent
- birbiri ardından gelme
- sequence
- gelmek
- come
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
- Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- elinden her iş gelme
- versatility
- karşı gelme
- objection
- gelme açısı
- angle of incidence
- geri gelme
- return
The symptoms haven't returned.
- Semptomlar geri gelmedi.
- geri gelme
- coming back
I have no intention of ever coming back here again.
- Buraya tekrar geri gelmeye niyetim yok.
I thought you weren't coming back.
- Geri gelmediğini düşündüm.
- geri gelme
- rebound
- gerçekle karşı karşıya gelme
- a rude awakening
- gelmek
- {f} arrive
I don't want to arrive all sweaty at work.
- İşyerine ter içinde gelmek istemiyorum.
I'll try my best to arrive early.
- Erken gelmek için elimden geleni yapacağım.
- gelmek
- to come; to come back, to return; to arrive, to roll up; to get in, to roll up, to arrive; to reach; to derive from sth; to fit, to suit; to seem, to appear; to endure, to bear, to put up with; to suffer; to amount to; to pretend, to to feign; to come in
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- önce gelme
- precedence
- gel
- came
She came to see us yesterday.
- O dün bizi görmek için geldi.
No more than 50 people came.
- 50 kişiden fazla gelen olmadı.
- gel
- come
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- gelmek
- (Atasözü) ejaculate (during the sexual intercourse)
- gel
- come from
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
- gelmek
- stem
- gelmek
- come from
It had to come from somewhere.
- O bir yerden gelmek zorundaydı.
- koloni haline gelme
- colonization
- gelmek
- {f} get
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
- birdenbire meydana gelme
- outburst
- gelmek
- fall
- gelmek
- navigate
- gelmek
- appear
- gelmek
- happen by
- gelmek
- suit
- gelmek
- spring from
- gelmek
- fit
- gelmek
- come to hand
- gelmek
- to feign
- gelmek
- come in
Would you like to come in for an interview next week?
- Gelecek hafta bir mülakata gelmek ister misin?
Would you like to come in?
- İçeri gelmek ister misiniz?
- gelmek
- have an orgasm
- gelmek
- derive
- gelmek
- turn
Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
- Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
He promised to come, but hasn't turned up yet.
- O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- gelmek
- form
- gelmek
- pretend
- gelmek
- endure
- gelmek
- bear
- gelmek
- derive from something
- gelmek
- seem
Tom doesn't seem to want to come with us.
- Tom bizimle gelmek istiyor gibi görünmüyor.
You don't seem to want to come with us.
- Bizimle gelmek istemiyor gibi görünmüyorsun.
- gelmek
- present oneself
- gelmek
- amount to
- gelmek
- weigh
She weighs more than 80 kg.
- O, 80 kilodan daha fazla gelmektedir.
- gelmek
- get in
- ingiliz soyundan gelme
- anglo-saxon
- verimli hale gelme
- fertilization
- yerine gelme
- countercoil
- önce gelme
- preceding
- gel
- {f} coming
Please pardon me for coming late.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat! Buraya gelen bir kamyon var!
- gel
- flow
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
- gelmek
- come through
- gelmek
- come over
Would you like to come over to our house for dinner?
- Akşam yemeği için evimize gelmek ister misiniz?
Tom says that he'd like to come over this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra gelmek istediğini söylüyor.
- gelmek
- derive from
- gelmek
- pop
Electric cars are becoming more and more popular.
- Elektrikli otomobiller gittikçe daha popüler hale gelmektedir.
- gelmek
- roll up
- gelmek
- come round
- gelmek
- draw
- gelmek
- get on for
- gelmek
- turn up
- gelmek
- rank
- gelmek
- accrue
- gelmek
- strike
- birbiri ardı sıra gelme
- ignore each other during the coming
- diftong durumuna gelme işi
- diphthong cases come to work
- dünyaya gelme
- come to the world
- gel
- do come
- gelmek
- come with
You have to come with me.
- Benimle gelmek zorundasın.
Do you want to come with us?
- Bizimle gelmek ister misiniz?
- gelmeler
- are coming
- görmemezlikten gelme
- ignore
- görmezlikten gelme
- ignore
- içten gelme
- spontaneity
- toz haline gelme
- dust to become
- uykusu gelme
- come sleep
- yüzyüze gelme
- confrontation
- zora gelme
- have come
- üstün gelme, üstünlük, zafer kazanma
- come on, superiority, victory, win
- aileden gelme
- by stirpes
- arka arkaya gelme
- evolution
- arkası gelme
- subsequence
- aynı noktaya gelme
- (Hukuk) convergence
- bakıma muhtaç hale gelme
- fall into disrepair
- bir araya gelme
- aggregation
- davetsiz gelme
- intrusion
- denk gelme
- coincidence
- ekip haline gelme
- teaming
- gelmek
- (followed by a negative imperative) if you can help it: Gel, şimdi kızma! How can I help but be angry! Gelelim .... Let us turn to (another subject). gelince
- gelmek
- (istasyona) put in
- gelmek
- scale in
- gelmek
- to come into; to come in
- gelmek
- to survive from, come from; to last till
- gelmek
- to come to, reach, arrive at (a stage of activity)
- gelmek
- (kilo) weigh
- gelmek
- when it comes to ...: Herkese karşı çok cömerttir ama karısına gelince on para vermez. He is very generous to everybody but when it comes to his wife he doesn't give her a cent. gelsin ... (gelsin ..., gitsin ....) (followed by a noun) describes lavishness or an easy, leisurely manner: Gelsin çaylar, (gitsin) kahveler, hiç çalıştığı yok. He kills time all day sipping tea and coffee and never working. gelip çatmak/dayanmak (for time) to come round at last, be finally at hand. gelip geçici transient, passing. gelip geçmek
- gelmek
- come up to
- gelmek
- Come now: Gel, bu işten vazgeçelim. Come now, let's leave this
- gelmek
- as for ...: Bana gelince, ben bugün kitap okumak istiyorum. As for me, I want to read a book today
- gelmek
- to cost (a certain amount)
- gelmek
- come to
Don't bother to come to my house.
- Evime gelmek için zahmet etmeyin.
Would you like to come to my parents' house?
- Ebeveynlerimin evine gelmek ister misin?
- gelmek
- to come from, originate in, spring from
- gelmek
- to weigh about, be about, come to
- gelmek
- to acknowledge the truth of (something) at last
- gelmek
- to have, be afflicted with
- gelmek
- (ışık) go on
- gelmek
- to tolerate, put up with
- gelmek
- go to scale at
- gelmek
- to be, come in: birinci gelmek to be the first. Gel
- gelmek
- an auxiliary verb which denotes continuous action when suffixed to a gerund: alışageldiğimiz which we are accustomed to. yapılagelen which is always being done
- gelmek
- to come back (to), return (to)
- gelmek
- to be (good, bad, etc.) for, affect (someone) (in a certain way)
- gelmek
- pull
- gelmek
- scale out
- gelmek
- to come with, accompany
- gelmek
- to come out of, result from
- gelmek
- (for time) to be about, get to be
- gelmek
- auxiliary verb to pretend not to: duymazlıktan gelmek to pretend not to hear
- gelmek
- to pass through, come and go. gelmiş geçmiş of all who have come and gone, of all those who have been; of all (the things) that have happened so far; of all times, of all periods. gelip gitmek to come and go, frequent. Gel keyfim gel. (Konuşma Dili) How sweet it is!/It's great to be alive! Geleceği varsa, göreceği de var. (Konuşma Dili) He'll regret it if he does! (said as a threat). gel zaman git zaman a long time afterwards
- gelmek
- (for time) to come
- gelmek
- set
- gelmek
- to appear to be, seem to be
- gelmek
- to hit, come to
- gelmek
- to pass by
- gelmek
- to be proper, be appropriate
- gelmek
- to be, lie (in a certain direction)
- gelmek
- to come from, result from
- gelmek
- to come from
It had to come from somewhere.
- O bir yerden gelmek zorundaydı.
- gelmek
- (ağırlık) weigh
- gelmek
- attain; carry over
- gelmek
- auxiliary verb to feel like (doing something); to feel, get: uykusu gelmek to feel sleepy
- gelmek
- to come to visit
- gelmek
- fall on
- gelmek
- to come with, begin with, start with
- gelmek
- to come up to, come to, reach
- gelmek
- to receive from, get from, gain from
- gelmek
- to be unable to resist (doing something), not to be able to help (doing something): İçtikçe içeceğim geliyor. The more I drink, the more I want to drink
- gelmek
- to come to
You'll have to come tomorrow.
- Yarın gelmek zorunda kalacaksın.
Would you like to come to my parents' house?
- Ebeveynlerimin evine gelmek ister misin?
- gelmek
- turn the scale at
- gelmek
- to be derived from, come from
- gelmek
- {f} attain
- gelmek
- {k} show up
Everyone will be expecting you at the party. You have to show up by hook or by crook.
- Herkes partide sizi bekliyor olacak. Siz şöyle ya da böyle gelmek zorundasınız.
He was annoyed at having to show up before the public.
- İnsanlardan önce gelmek zorunda olmak onun canını sıkıyordu.
- gelmek
- {f} carry over
- gelmek
- be along
- göreve gelme
- accession
- iktidara gelme
- accession to power
- içinden gelme
- spontaneity
- içinden gelme
- willingness
- içten gelme
- spontaneousness
- kanuna karşı gelme
- outlawry
- karşı gelme
- defiance
- karşı gelme
- infringement
- karşı gelme
- kick
- karşı gelme
- contravention
- karşı gelme
- protest
- karşı gelme
- resistance
- karşı gelme
- noncompliance
- karşı gelme eğilimi
- negativism
- karşı karşıya gelme
- skirmish
- kulağa hoş gelme
- euphony
- meydana gelme
- origination
- patlayacak hale gelme
- simmer
- sonradan gelme
- subsequence
- sürekli tuvaleti gelme
- tenesmus
- yakarak toz haline getirme veya gelme
- calcination
- yaprak haline gelme
- lamination
- önce gelme
- (Hukuk) figure prominently
- önceki durumuna gelme
- reinstatment
- üst üste gelme
- overlap