Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Sadece verilmiş 30 dakikada, soruların hepsini cevaplayamazdık.
- Given only thirty minutes, we couldn't answer all the questions.
Zaman verilirse, bu sorunu çözebilmeliyiz.
- Given time, we should be able to solve this problem.
Bu yıl yine amatör müzisyenler tarafından birçok konser veriliyor.
- Again this year a lot of concerts are being given by amateur musicians.
O, bizim onunla nasıl uğraştığımızdır.
- That's how we dealt with it.
Sen hiç böyle bir sorunla uğraştın mı?
- Have you ever dealt with a problem like this?
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
- The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
A computer game was given to me by my father.
- Ein Computerspiel wurde mir von meinem Vater gegeben.
People are often quite skeptical about things unless given believable proof.
- Die Leute sind oft sehr skeptisch gegenüber Dingen, wenn kein glaubwürdiger Beweis gegeben ist.