geçmez

listen to the pronunciation of geçmez
Türkçe - İngilizce
quenchless
That cannot be quenched; unquenchable
{a} that cannot be extinguished
impossible to quench; "unquenchable thirst
impossible to quench; "unquenchable thirst"
Incapable of being quenched; inextinguishable; as, quenchless fire or fury
{s} insatiable, cannot be satisfied (need, such as thirst); cannot be repressed (urge, desire, etc.); cannot be extinguished, cannot be put out
geç
late

I'm sorry to be late. - Geç kaldığım için üzgünüm.

He appeared at the party late. - O, partiye geç geldi.

geç
slow

In childhood, time passes slowly. - Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.

Time passed very slowly this week. - Bu hafta zaman çok yavaş geçti.

geç
backward
geç
tardy

His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times. - Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.

geç
behind

We got behind the car and pushed. - Biz arabanın arkasına geçtik ve ittik.

The bus arrived ten minutes behind time. - Otobüs on dakika geç kaldı.

geç
{f} passed

I cannot say how much time passed. - Ne kadar zaman geçtiğini söyleyemem.

I passed by four houses. - Dört evin önünden geçtim.

geç
posteriorly
geç
skip

Tom skipped the conference last year as well. - Tom da geçen yıl konferansı atladı.

Click here to skip this ad. - Bu reklamı es geçmek için buraya tıkla.

geç
(Bilgisayar) bypass
geç
(Bilgisayar) ignore

My best friend walked by and totally ignored me. - En iyi arkadaşım yanımdan geçti ve beni tamamen görmezden geldi.

The press can't ignore us forever. Sooner or later, they'll do a story about us. - Basın bizi sonsuza kadar görmezden gelemez. Er ya da geç bizim hakkında bir hikaye yapacaklar.

geç
{f} switch

Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode. - Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.

Tom switched to English. - Tom İngilizceye geçti.

geç
go over

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

Let's go over this plan again. - Bu planı tekrar gözden geçirelim.

geç
{f} lapse
geç
behind time

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

The train is twenty minutes behind time. - Tren yirmi dakika geç kaldı.

geç
{f} pass

If he studied hard, he could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

geç
{f} lapsing
geç
go by

Days go by and still no sign of Tom. - Günler geçiyor ve Tom'tan hala bir iz yok

How fast can a year go by! - Bir yıl nasıl bu kadar hızlı geçebilir ki!

geç
{f} overshot
geç
devolve upon
geç
elapse
geç
behindhand
geç
gone by

Ten years have gone by since my father died. - Babam öldüğünden bu yana 10 yıl geçti.

Three years have gone by since we got married. - Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.

geç
overstep
geç
gone over
geç
pass to
geç
{f} passing

Ken saved his face by passing the examination. - Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.

It was just a passing infatuation. - O sadece geçici bir sevdaydı.

geç
went over

I went over his report, but couldn't find any mistakes. - Onun raporunu tekrar gözden geçirdim ama hiçbir hata bulamadım.

He went over to the other side. - O, diğer tarafa geçti.

geç
went by
geç
{f} cross

I watched the old woman cross the street. - Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.

You must take care when you cross the road. - Yolu geçerken dikkat etmelisin.

geç
exceed

Our profits exceeded even the most optimistic estimates announced last year. - Bizim kâr geçen yıl duyurulan en iyimser tahminleri bile aştı.

My annual income exceeds five million yen. - Benim yıllık gelirim beş milyona yeni geçiyor.

geç
devolve on
Bıçak yarası geçer dil yarası geçmez
(Atasözü) Words cut more than swords
El yarası geçer, dil yarası geçmez
(Atasözü) A broken heart will never be mended
Geç
to be late
geç
is late
geç
not later than
geç
to late
aklımın köşesinden bile geçmez
I will be damned if
aramakla bulunmaz/ele geçmez
(Konuşma Dili) It's a very lucky chance. arayıp da bulamamak to be rare and valuable, be a lucky find. arayıp soranı bulunmamak/olmamak to be without anyone who cares for him. arayıp sormak 1. to show concern for, ask after. 2. to visit (someone) and show an interest in him. arayıp taramak/ taramak to comb, search thoroughly
ele geçmez
hard to find
fırsat her vakit ele geçmez
(Atasözü) Opportunity only knocks once
geç
late, delayed
geç
outdo

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

They are constantly trying to outdo each other. - Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

geç
speed

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

Let me bring you up to speed. - Seni harekete geçireyim.

geç
outdid
geç
outgoing
geç
outgo
geç
back

He came back last August. - O, geçen ağustos ayında geri geldi.

It is considered impossible to travel back to the past. - Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

geç
outstrip
geç
ford

The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford. - Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.

geç
outdone
kuş uçmaz kervan geçmez
out-of-the way, desolate
kuş uçmaz kervan geçmez
outlying
kuş uçmaz, kervan geçmez desolate, lonely
(place)
kuştüyü geçmez
down resistant
Türkçe - Türkçe
Kullanımı olmayan
Değerini yitirmiş
geçmez akçe
Değerini yitirmiş
geçmez akçe
Tedavülde olmayan para
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı: "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç"- Y. K. Beyatlı
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı
geç
Belirli zamandan sonra olan
geçmez