I'm sorry to be late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
He appeared at the party late.
- O, partiye geç geldi.
In childhood, time passes slowly.
- Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
Business was a little slow last month.
- Geçen ay iş biraz yavaştı.
His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
- Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
We got behind the car and pushed.
- Biz arabanın arkasına geçtik ve ittik.
The train is ten minutes behind today.
- Tren bugün on dakika geç kaldı.
I cannot say how much time passed.
- Ne kadar zaman geçtiğini söyleyemem.
The ship passed under the bridge.
- Gemi köprünün altından geçti.
I want to hear the whole story, and don't skip any details.
- Konuyu bütünüyle öğrenmek istiyorum, hiçbir detayı es geçme.
Tom skipped the conference last year as well.
- Tom da geçen yıl konferansı atladı.
He deliberately ignored me when I passed him in the street.
- Ben sokakta onu geçtiğimde o kasıtlı olarak beni görmezden geldi.
My best friend walked by and totally ignored me.
- En iyi arkadaşım yanımdan geçti ve beni tamamen görmezden geldi.
Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode.
- Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.
After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English.
- Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.
I want to go over a few things with you.
- Seninle birlikte birkaç şeyi gözden geçirmek istiyorum.
I need to go over my notes.
- Notlarımı gözden geçirmeliyim.
The train was almost an hour behind time.
- Tren neredeyse bir saat geç kaldı.
The train is twenty minutes behind time.
- Tren yirmi dakika geç kaldı.
If she studied hard, she could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If he studied hard, he could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
I go by that church every day.
- Her gün o kilisenin önünden geçerim.
Days go by and still no sign of Tom.
- Günler geçiyor ve Tom'tan hala bir iz yok
Just one year has gone by since my friend died.
- Arkadaşım öldüğünden beri sadece bir yıl geçti.
Three years have gone by since we got married.
- Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.
Ken saved his face by passing the examination.
- Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.
After all, he succeeded in passing the exam.
- Nihayet, o, sınavı geçmeyi başardı.
Tom went over to your house.
- Tom senin evini tekrar gözden geçirdi.
We went over this last week.
- Geçen hafta bunu tekrar gözden geçirdik.
Do you mind if we cross your garden?
- Bahçenizden geçebilir miyiz?
We crossed the river by boat.
- Nehiri kayıkla geçtik.
The boy grew taller and taller, till at last he exceeded his father in height.
- Sonunda babasını boy olarak geçinceye kadar, çocuk gittikçe uzadı.
Imports exceeded exports last year.
- Geçen yıl ithalat ihracatı aştı.
The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
- Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
They are constantly trying to outdo each other.
- Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
A car passed by at top speed.
- Bir araba son hızla geçti.
Here comes a speeding car, let's cross!
- İşte bir hız arabası geliyor, geçelim!
Tom came back to Boston last year.
- Tom geçen yıl Boston'a geri geldi.
He came back last August.
- O, geçen ağustos ayında geri geldi.
The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford.
- Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.