geç teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- late
I'm sorry to be late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
He appeared at the party late.
- O, partiye geç geldi.
- slow
Business was a little slow last month.
- Geçen ay iş biraz yavaştı.
Time passed very slowly this week.
- Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- backward
- tardy
His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
- Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- behind
The bus arrived ten minutes behind time.
- Otobüs on dakika geç kaldı.
Tom spent a few years behind bars.
- Tom parmaklıklar ardında birkaç yıl geçirdi.
- posteriorly
- skip
Tom skipped the conference last year as well.
- Tom da geçen yıl konferansı atladı.
Tom skipped dinner saying he was too tired to eat.
- Tom yiyemeyecek kadar çok yorgun olduğunu söyleyerek akşam yemeğini geçiştirdi.
- (Bilgisayar) bypass
- (Bilgisayar) ignore
My best friend walked by and totally ignored me.
- En iyi arkadaşım yanımdan geçti ve beni tamamen görmezden geldi.
He deliberately ignored me when I passed him in the street.
- Ben sokakta onu geçtiğimde o kasıtlı olarak beni görmezden geldi.
- late, delayed
- {f} passed
The ship passed under the bridge.
- Gemi köprünün altından geçti.
I passed by four houses.
- Dört evin önünden geçtim.
- {f} switch
After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English.
- Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.
Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode.
- Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.
- go over
I need to go over my notes.
- Notlarımı gözden geçirmeliyim.
Don't go over the speed limit.
- Hız sınırının üzerine geçmeyin.
- {f} lapse
- behind time
The train was ten minutes behind time.
- Tren on dakika geç kaldı.
The first bus will leave 10 minutes behind time.
- İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.
- {f} pass
If he studied hard, he could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If she studied hard, she could pass the exam.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
- {f} lapsing
- go by
Days go by and still no sign of Tom.
- Günler geçiyor ve Tom'tan hala bir iz yok
How fast can a year go by!
- Bir yıl nasıl bu kadar hızlı geçebilir ki!
- {f} overshot
- devolve upon
- elapse
- behindhand
- gone by
Three years have gone by since we got married.
- Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.
Ten years have gone by since her death.
- Onun ölümünden beri on yıl geçti.
- overstep
- gone over
- pass to
- {f} passing
He was passing by on his bicycle when he heard a cry for help.
- O, bir yardım çığlığı duyduğunda, bisikletiyle geçiyordu.
Ken saved his face by passing the examination.
- Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.
- went over
He went over to the other side.
- O, diğer tarafa geçti.
I went over his report, but couldn't find any mistakes.
- Onun raporunu tekrar gözden geçirdim ama hiçbir hata bulamadım.
- went by
- {f} cross
I watched the old woman cross the street.
- Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.
You must take care when you cross the road.
- Yolu geçerken dikkat etmelisin.
- exceed
My annual income exceeds five million yen.
- Benim yıllık gelirim beş milyona yeni geçiyor.
The temperature exceeds 30 degrees in the shade.
- Sıcaklık gölgede 30 dereceyi geçiyor.
- devolve on
- to be late
- is late
- not later than
- to late
- outdo
The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
- Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
They are constantly trying to outdo each other.
- Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.
- speed
Let me bring you up to speed.
- Seni harekete geçireyim.
A car passed by at top speed.
- Bir araba son hızla geçti.
- outdid
- outgoing
- outgo
- back
No cultural background is necessary to understand art.
- Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.
He came back last August.
- O, geçen ağustos ayında geri geldi.
- outstrip
- ford
The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford.
- Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.
- outdone
- geç kalmak
- be late
We don't want to be late.
- Geç kalmak istemeyiz.
Tom doesn't want to be late.
- Tom geç kalmak istemiyor.
- geç bunları
- (Konuşma Dili) get over it
- geç kaldın
- you have been late
- geç kalmak
- to be late
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
I don't want to be late today.
- Bugün geç kalmak istemiyorum.
- geç kalmak
- late
I was afraid I'd be late.
- Geç kalmaktan korktum.
Tom doesn't want to be late.
- Tom geç kalmak istemiyor.
- geç anlama
- double-take
- geç antik çağ
- late antiquity
- geç evlilik
- late marriage
- geç gelen
- tardy
- geç gelen
- latecomer
- geç kahvaltı
- late breakfast
- geç kalan
- lag end
- geç kalan
- late comer
- geç kalan
- latecomer
- geç kalmak
- be delayed
- geç kalmak
- get late
- geç kalmış
- behindhand
- geç kalmış
- lated
- geç kavrayan
- backward
- geç olan
- tardy
- geç olmak
- be late
- geç olsunda güç olmasın
- better late than never
- geç teslim süresi
- (İnşaat) long-lead time
- geç vakit
- late in the evening
- geç vakitte
- at the eleventh hour
- geç zaman
- (Askeri) late time
- geç ödeme
- (Ticaret) late payment
- geç öğrenen
- backward
- Geç olsun da güç olmasın
- (Atasözü) Better late than never
- geç gelmek
- come through
- geç kaldım
- i am late
- geç kalma, gecikme
- delay, delay
- geç anlama
- double take
- geç anlama
- hindsight
- geç anlamak
- do a double take
- geç anlamak
- be slow on the uptake
- geç anlayan
- slow-witted
- geç anlayan
- slow
- geç anlayan kimse
- second rater
- geç ateş alma
- (Askeri) hang fire
- geç ateşleme
- retarded ignition
- geç açma
- late release
- geç başlama tarihi
- (İnşaat) late start date
- geç bitiş tarihi
- (İnşaat) late finish date
- geç davranmak
- be slow to
- geç don
- late frost
- geç donmuş
- late frost
- geç etkili preparatlar
- (Tıp) delayed-action preparations
- geç gelişen
- late developer
- geç giriş
- (Ticaret) postdate entry
- geç girme
- postentry
- geç gün batımı
- (Bilgisayar) late sunset
- geç ivme
- post-acceleration
- geç kalan
- late
The company has hard and fast rules against lateness.
- Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.
Tom wasn't the only one who was late.
- Tom geç kalan tek kişi değildi.
- geç kalan
- unpunctual
- geç kalan
- behindhand
- geç kalan kimse
- laggard
- geç kaldığım için özür dilerim
- Forgive me for being late
- geç kalkan
- late riser
- geç kalkan kimse
- lie abed
- geç kalkmak
- wake up late
- geç kalkmak
- sleep late
- geç kalma
- being late
- geç kalma
- lateness
- geç kalma
- tardiness
- geç kalmak
- delay
- geç kalmak
- be tardy
- geç kalmasına neden olmak
- cause to be late
- geç kalmış
- tardy
- geç kalmış
- overdue
Tom's car's overdue for a service.
- Tom'un arabası bir hizmet için geç kalmış.
- geç kalmış
- belated
Wishing you a belated Happy Birthday.
- Sana geç kalmış mutlu bir doğum günü diliyorum.
- geç kalmışlık
- belatedness
- geç kalınmış
- late in the day
- geç kavrama
- backwardness
- geç kaydetme
- postentry
- geç okuma
- (Bilgisayar,Teknik) late read
- geç olan
- slow
- geç olgunlaşan
- (Pisikoloji, Ruhbilim) altricial
- geç olma
- lateness
- geç olsun da güç olmasın
- (Konuşma Dili) I don't care if it's not done on time; I just want to see it done
- geç olsun güç olmasın
- better late than never
- geç osmanlı tarihi
- (Eğitim) late ottoman history
- geç oğul
- (Arılık) after swarm
- geç püskürtme
- delayed injection
- geç saat
- late hour
- geç saate kadar kalmak
- stay late
- geç saate kadar uyumak
- sleep late
- geç saatler
- late hours
- geç sertleşen çimento
- slow-setting cement
- geç teslim
- late delivery
- geç uyanma
- (Konuşma Dili) a rude awakening
- geç uyanmak
- undershoot
- geç uyumak
- sleep late
- geç vakit
- after hours
- geç vakte kadar ayakta kalmak
- be up late
- geç vakte kadar yatmak
- lie in
- geç vakte kadar çalışmak
- lucubrate
- geç vakte kalmak
- be up late
- geç vardiya
- (Ticaret) late shift
- geç yanar kereste
- fire-retardant wood
- geç yat
- sleep late
- geç yatmak
- sleep late
- geç yumurtlama
- (Denizbilim) late spawning
- geç çıkmak
- hang back
- geç çıkmak
- hang behind
- geç ödemek
- pay late
- geç öğrenmek
- be slow in learning
- geç ışılışıma
- (Aydınlatma) afterglow
- er geç
- eventually
I knew Tom would show up eventually.
- Tom'un er geç ortaya çıkacağını biliyordum.
Tom won't do that right away, but he'll do it eventually.
- Tom onu hemen yapmayacak ama er geç onu yapacak.
- er geç olan
- eventual
- -e geç kalmak
- be late
- biraz geç
- a little bit late
- birinden ötekine geç
- (Bilgisayar) switch
- er veya geç
- sooner or later
- erken veya geç
- sooner or later
- erken veya geç demez
- early and late
- pas geç
- (Havacılık) go around
- uykudan geç kalkmak
- sleep in
- çok geç
- at all hours
- çok geç
- too late
The British acted too late.
- İngilizler çok geç davrandı.
It is too late to repent.
- Tövbe etmek için çok geç.
- çok geç olmadan
- before it's too late
- geç kalmak
- tarry
- er geç
- sooner or later
Sooner or later, she will appear.
- O er geç ortaya çıkacak.
Tom and Mary will get married sooner or later.
- Tom ve Mary er geç evlenecekler.
- geç kalmak
- run late
- geç kalmak
- running late
- vaz geç
- Give up
- Horozu çok olan köyün sabahı geç olur
- Too many cooks spoil the broth
- alışılmışdan daha geç
- later than usual
- artık çok geç
- (Argo) walkabout, it's gone
- aşağı geç
- (Bilgisayar) wipedown
- beklenenden daha geç
- later than expected
- biraz geç
- latish
- biraz geç (zaman vb)
- latish
- borcu geç ödeme
- (Ticaret) slowness in paying
- borcunu geç ödeyen
- (Ticaret) slow defaulting
- den daha geç değil
- (Askeri) not later than
- en geç
- latest
I'll be home by midnight at the latest.
- En geç gece yarısı evde olacağım.
Come here by ten at the latest.
- En geç ona kadar buraya gel.
- en geç olarak
- most lately
- en geç yarın
- only before tomorrow
- en geç yarın
- not later than tomorrow
- en geç yarın
- tomorrow at the latest
- er geç
- first or last
- er ya da geç
- early or late
- er ya da geç
- sooner or later
- eve geç gitmek
- go home late
- gece geç saatler
- the small hours
- gece geç vakte kadar
- far into the night
- geceleri geç yatma adeti olan
- nighthawk
- gecenin geç saatleri
- late night hour
- gecenin geç saatleri
- small hours
- hedef kaydına geç! komutu
- (Askeri) record as target
- henüz geç değil
- not yet late to
- henüz geç değil
- it's not too late
- henüz geç değil
- it's not too late yet
- html biçimine geç
- (Bilgisayar) switch to html
- işe geç gelmek
- come to the job late
- işe geç kalma
- (Ticaret) tardiness
- jeton geç düşmek
- (deyim) do a double take
- jeton geç düştü
- finally i get it
- jeton geç düştü
- slang It took a while for me/you/him/her to catch on
- jetonu geç düşen kimse
- second rater
- jetonu geç düşme
- double take
- jetonu geç düşmek
- do a double take
- karşıya geç
- pass across
- mono geç
- (Bilgisayar) mono bypass
- ms excel'e geç
- (Bilgisayar) switch to ms excel
- ms foxpro'ya geç
- (Bilgisayar) switch to ms foxpro
- ms mail'e geç
- (Bilgisayar) switch to ms mail
- ms powerpoint'e geç
- (Bilgisayar) switch to ms powerpoint
- ms project'e geç
- (Bilgisayar) switch to ms project
- ms schedule+'a geç
- (Bilgisayar) switch to ms schedule+
- ms word'e geç
- (Bilgisayar) switch to ms word
- okula geç kalmak
- be late for school
- oldukça geç
- latish
- sağa geç
- (Bilgisayar) wiperight