Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
I wonder if it will be nice.
- Havanın güzel olup olmayacağını merak ediyorum.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
The trick worked beautifully.
- Hile çok güzel çalıştı.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
Mariko speaks English well.
- Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Tom certainly is an eloquent speaker.
- Tom kesinlikle güzel konuşan bir konuşmacı.
I am not an eloquent man.
- Ben güzel konuşan bir adam değilim.
During mating season many animals exude strong fragrances.
- Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.
Roses have a nice fragrance.
- Güllerin güzel kokusu vardır.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.
The flower planted in our porch is very fragrant.
- Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
That perfume smells good.
- O parfüm güzel kokuyor.
Their flowers smell sweet.
- Çiçekleri güzel kokuyor.
The flowers in the garden smell sweet.
- Bahçedeki çiçekler güzel kokuyor.
Who is the pretty girl sitting beside Jack?
- Jack'in yanında oturan güzel kız kim?
The pretty girl in the bikini was an eye-opener on the beach.
- Bikinili güzel kız sahilde bir göz açıcı idi.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
Where is the Palace of Fine Arts?
- Güzel Sanatlar Sarayı nerede?
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
Layla dressed nicely.
- Leyla güzel bir şekilde giyindi.
That's not a very nicely asked question.
- O çok güzel bir şekilde sorulan bir soru değil.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.