Keep the money in a safe place.
- Parayı güvenli bir alanda tut.
This water is safe to drink.
- Bu su içmek için güvenli.
Nothing is foolproof to a talented fool.
- Yetenekli bir aptal için hiçbir şey güvenli değidir.
No security system is foolproof.
- Hiçbir güvenlik sistemi güvenli değildir.
This is because their jobs are secure.
- Bu onların işlerinin güvenli olmasından dolayıdır.
Not all browsers are secure.
- Tüm tarayıcılar güvenli değil.
Payment systems are delicate and unstable - Cash is safer.
- Ödeme sistemleri narin ve dengesizdir - Nakit daha güvenlidir.
I was feeling confident.
- Ben güvenli hissediyordum.
We're feeling confident.
- Biz güvenli hissediyoruz.
Tom is quite dependable, isn't he?
- Tom oldukça güvenli, değil mi?
Tom is dependable, isn't he?
- Tom güvenli, değil mi?
The windows must be secured.
- Pencereler güvenli olmalı.
For our children to be safe, please do not enter adult sites.
- Çocuklarımızın güvenliği için, lütfen yetişkin sitelerine girmeyin.
Tom boiled the well water so it would be safe to drink.
- Tom kuyu suyunu kaynattı böylece o içmesi güvenli olacaktı.
Don't lose confidence, Mike.
- Güvenini kaybetme, Mike.
Have confidence. You can do it.
- Güvenin var. Onu yapabilirsin.
He will not steal my money; I have faith in him.
- O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
Never lose faith in yourself. You can do everything you want to do.
- Kendinize olan güveni asla kaybetmeyin... Yapmak istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
- Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom became concerned about Mary's safety.
- Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.
She kept her valuables in the bank for safety.
- Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
It may safely be said that he is the greatest pianist in the twentieth century.
- Onun yirminci yüzyılda en büyük piyanist olduğu güvenli bir şekilde söylenebilir.
He checked that all the doors were safely shut.
- Bütün kapıların güvenli bir şekilde kapatılıp kapatılmadığını kontrol etti.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I have absolute trust in him.
- Ona mutlak güvenim var.
Americans have lost their trust in Toyota.
- Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.
Does Tom still rely on his parents?
- Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
He's open and trusting.
- O açık ve güvenilirdir.
I think that Tom is too trusting.
- Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
Tom was the only one who trusted Mary.
- Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Don't worry. You can count on me.
- Merak etme. Bana güvenebilirsin.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
He is a man you can rely upon.
- O, güvenebileceğin bir adamdır.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I looked upon his courage and trusted him.
- Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.