güvenen

listen to the pronunciation of güvenen
Türkçe - İngilizce
trusting

Tom says I'm too trusting. - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.

trustful
reliant
relying on
fiducial
güven
confidence

Americans have lost their confidence in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

Don't lose confidence, Mike. - Güvenini kaybetme, Mike.

güven
faith

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

güven
trust

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

güven
safety

You should pay more attention to your own safety. - Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
güven
{i} credit

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

kendine güvenen
self-confident
kendine güvenen
confident

I wasn't confident at all. - Hiç kendine güvenen değildim.

Tom is a really confident kid. - Tom gerçekten kendine güvenen bir çocuk.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

Americans have lost their trust in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

güven
rely on

I know you can rely on him for transportation. - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

güven
{f} trusting

Tom says I'm too trusting. - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

güven
{f} trusted

Tom didn't trust Mary as much as she trusted him. - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.

Tom was the only one who trusted Mary. - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

May I count on you to get me the job? - Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

güven
trustworthiness
güven
reliability

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

herkese güvenen
confiding
herkese güvenen
trustful
kendine güvenen
self-reliant
kendine güvenen
assertive
kendine çok güvenen
self-assertive
güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody. - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

bilek gücüne güvenen
the one who relies on brute force
itimad eden. güvenen
itimad that. trusting
itimad eden. inanan. güvenen
itimad that. to believe. trusting
Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

Because I admired his courage, I trusted him. - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.

güven
affiance
güven
assurance

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
kendine aşırı güvenen
overconfident

You were overconfident. - Sen kendine aşırı güvenendin.

You're overconfident. - Sen kendine aşırı güvenensin.

kendine güvenen
self reliant
kendine güvenen
reliant
kendine güvenen
self-assured
kendine çok güvenen
overconfident

Tom was overconfident. - Tom kendine çok güvenendi.

kendine çok güvenen
assertive
kendine çok güvenen
presuming
kendine çok güvenen
presumptuous
kendine çok güvenen
self assertive
kesesine güvenen
purse proud
şansına güvenen
happy go lucky