gösteriyor

listen to the pronunciation of gösteriyor
Türkçe - İngilizce
shows

John hates me and it shows. - John benden nefret ediyor ve o gösteriyor.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

third-person singular of show
plural of show
göster
{f} show

I showed her my room. - Ona kendi odamı gösterdim.

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

göster
(Bilgisayar) show me

Please show me your picture. - Lütfen bana resmini göster.

Will you show me the picture? - Bana resmi gösterir misin?

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

The compass points to the north. - Pusula kuzeyi gösterir.

Jim makes a point of jogging three miles every day. - Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.

göster
denote
göster
illustrate

Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary. - Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.

The teacher will illustrate how to do it. - Öğretmen onun nasıl yapılacağını gösterecek.

göster
(Bilgisayar) view

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

göster
(Bilgisayar) quote
göster
indicate

Yes, you can indicate everything you see. - Evet, gördüğünüz her şeyi gösterebilirsiniz.

I went in the direction my friend indicated. - Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.

göster
{f} mirror

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

göster
{f} shown

The attack was shown on video. - Saldırı videoda gösterildi.

It is clearly shown in Johnson's investigation that passive smoking is very harmful. - Pasif içiciliğin çok zararlı olduğu Johnson'ın araştırmasında açıkça gösterilmektedir.

göster
{f} indicated

The red flag indicated the presence of danger. - Kırmızı bayrak tehlikenin varlığını gösterdi.

All verbs are indicated in bold text. - Tüm fiiller koyu metinde gösterilir.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} displayed

Tom displayed the contents of his wallet. - Tom cüzdanının içindekileri gösterdi.

She displayed her talents. - O, yeteneklerini gösterdi.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

The movie K-9 is showing. - K -9 film gösterimde.

Thanks for showing me the way. - Bana yolu gösterdiğiniz için teşekkürler.

göster
{f} screening

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} display

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göster
designated
göster
demonstrate

Tom demonstrated how to core an apple. - Tom elmanın göbeğini nasıl çıkaracağını gösterdi.

The new medicine demonstrated an immediate effect. - Yeni ilaç, etkisini hemen gösterdi.

göster
bespoke
göster
performance

Do you have any tickets for today's performance? - Bugünkü gösteri için hiç biletin var mı?

The performance was almost over. - Gösteri neredeyse bitmişti.

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
gösteriyor