görevlendirmek

listen to the pronunciation of görevlendirmek
Türkçe - İngilizce
charge
deploy
set on
entrust
post
elect
give work
place
to commission, to charge, to employ
instruct
draw out
commission
draft
station
to charge (someone) with a duty; to assign or entrust (a duty, a job) to; to charge (someone) with (a duty, a job)
draught
employ
{f} delegate
assign to
appoint
appointment
take into service
delegete
charge with
designate
task
görev
job

It's your duty to finish the job. - İşi bitirmek sizin göreviniz.

My job is dull and boring. - Benim görevim donuk ve sıkıcı.

görev
task

You should give this task to some other person. - Bu görevi başka bir kişiye vermelisin.

The trainee could hardly bear the burden of the task. - Stajyer, görevin yüküne dayanamadı.

görev
duty

One must do one's duty. - İnsan görevini yapmalı.

Each person has a duty to do. - Her insanın yapacak bir görevi vardır.

görevlendirme
assignment
görev
assignment

The assignment was too much for me. - Görev benim için çok fazlaydı.

I was abroad on an assignment. - Ben bir görev için yurt dışındaydım.

görev
work

I work as a museum attendant. - Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.

Tom worked as a gas station attendant. - Tom bir benzin istasyonu görevlisi olarak çalıştı.

görev
mission

He was given an important mission. - Ona önemli bir görev verildi.

Tom was in favor of aborting the mission. - Tom görevin durdurulmasından yanaydı.

görevlendirme
{i} commission
görev
{i} function

We can't function like this. - Böyle görev yapamayız.

görev
office

The politician was removed from office. - Politikacı görevden alındı.

I was given the task of cleaning the office. - Bana ofisi temizleme görevi verildi.

görev
competence
görev
employ

While employed at the bank, he taught economics at college. - Bankada görevlendirildiğinde ,kolejde ekonomi öğretti.

Linda was employed as a flight attendant. - Linda uçuş görevlisi olarak işe alındı.

görev
obligation
görev
post

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

He was advanced to a managerial post. - O, idari bir göreve yükseltildi.

görev
capacity
görev
vocation
görev
berth
görev
official duty
görev
labour
görev
(Havacılık) subtask
görev
trust

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

görev
engagement
görev
(Ticaret) ministry
görevlendirme
(Politika, Siyaset) appointment
görev
(Dilbilim) tasks

Did you do your tasks? - Sen görevlerini yaptın mı?

We don't have problems. We only have tasks. - Bizim sorunlarımız yok. Yalnızca görevlerimiz var.

görev
part

I plan on doing my part. - Görevimi yapmayı planlıyorum.

Tom has already done his part. - Tom zaten görevini yaptı.

görev
service

Sami finished his two years of military service. - Sami iki yıllık askerlik görevini bitirdi.

I had my military service in Ankara. - Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.

görev
commission

He has received a commission as a naval officer. - O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

görev
onus
görev
position

My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university. - Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
place

You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days. - Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.

görevlendirme
delegation
görevlendirme
{i} commissioning
görev
appointment
garnizonda görevlendirmek
garrison
görev
workings
görev
law jurisdiction
görev
duty, task, assignment, charge; appointment; mission, service, commission; function
görev
situation
görev
devoir
görev
stint
görev
(Hukuk) office, task
görev
official work, office
görev
incumbency
görev
job, employment, function
görev
business

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
employment
görev
billet
görev
charge

Tom is still officially in charge. - Tom hâlâ resmî olarak görevde.

Tom hasn't been officially charged. - Tom resmi olarak görevlendirilmedi.

görev
piece of work
görev
physiol., gram., (Matematik) function
görevlendirme
entrusting
görevlendirme
(Hukuk) appointment, tasking
görevlendirme
employment
yeniden görevlendirmek
recommission
özel görevlendirmek
detach
Türkçe - Türkçe
görevlendirmek