görevdeki

listen to the pronunciation of görevdeki
Türkçe - İngilizce
incumbent

The company was established in 1950 by the incumbent chairman. - Şirket halen görevdeki başkan tarafından 1950 yılında kuruldu.

resting on something else
A holder of a position as supplier to a market or market segment that allows the holder to earn above-normal profits
The employee occupying a position
currently holding an office; "the incumbent governor"
the official who holds an office currently holding an office; "the incumbent governor"
Holder of a Benefice, chairman of the vestry
- an employee who has been appointed to an exempt or classified service position
An individual who currently occupies a position
{s} presently holding an office or position; compulsory, necessary; resting, lying (Archaic)
If it is incumbent upon you to do something, it is your duty or responsibility to do it. It is incumbent upon all of us to make an extra effort. someone who has been elected to an official position, especially in politics, and who is doing that job at the present time (present participle of incumbere )
The current employee in a specific position
being the current holder of an office
Person holding an elected office Usually refers to an elected official running for re-election
lying or leaning on something else; "an incumbent geological formation
The employee who occupies a position He/she may be permanently or temporarily assigned, or absent on leave, or on military furlough
The rector of the parish
- the politician who currently holds a position or political office For example, in the race for prime minister, Jean Chrétien is the incumbent
imposed on someone as an obligation, especially due to ones office
lying or leaning on something else; "an incumbent geological formation"
Bent downwards so that the ends touch, or rest on, something else; as, the incumbent toe of a bird
görev
job

My job is dull and boring. - Benim görevim donuk ve sıkıcı.

What are his official job duties? - Onun resmî iş görevleri nelerdir?

görev
task

I must go through the task by tomorrow. - Yarına kadar görevi gözden geçirmeliyim.

He needed more time to complete the task. - Görevi tamamlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.

görev
duty

The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful. - Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.

Each person has a duty to do. - Her insanın yapacak bir görevi vardır.

görev
assignment

Can I give you the assignment? - Sana görev verebilir miyim?

I was abroad on an assignment. - Ben bir görev için yurt dışındaydım.

görev
work

Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item. - Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.

The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family. - Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.

görev
mission

He accomplished his mission. - O görevini yerine getirdi.

He was given an important mission. - Ona önemli bir görev verildi.

görev
{i} function

We can't function like this. - Böyle görev yapamayız.

görev
office

I was given the task of cleaning the office. - Bana ofisi temizleme görevi verildi.

He resigned from his office. - O görevinden istifa etti.

görev
competence
görev
employ

He is employed in a bank. - O, bir bankada görevlidir.

While employed at the bank, he taught economics at college. - Bankada görevlendirildiğinde ,kolejde ekonomi öğretti.

görev
obligation
görev
post

It will take her at least two years to be qualified for that post. - Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

görev
capacity
görev
vocation
görev
berth
görev
official duty
görev
labour
görev
(Havacılık) subtask
görev
trust

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

görev
engagement
görev
(Ticaret) ministry
görev
(Dilbilim) tasks

We don't have problems. We only have tasks. - Bizim sorunlarımız yok. Yalnızca görevlerimiz var.

Did you do your tasks? - Sen görevlerini yaptın mı?

görev
part

Tom has already done his part. - Tom zaten görevini yaptı.

I plan on doing my part. - Görevimi yapmayı planlıyorum.

görev
service

Sami finished his two years of military service. - Sami iki yıllık askerlik görevini bitirdi.

I had my military service in Ankara. - Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.

görev
commission

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

He has received a commission as a naval officer. - O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

görev
onus
görev
position

My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university. - Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
place

You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days. - Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.

görev
appointment
aynı görevdeki memur
vis-a-vis
görev
workings
görev
law jurisdiction
görev
duty, task, assignment, charge; appointment; mission, service, commission; function
görev
situation
görev
devoir
görev
stint
görev
(Hukuk) office, task
görev
official work, office
görev
incumbency
görev
job, employment, function
görev
business

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
employment
görev
billet
görev
charge

Even if you do not like it, you must take charge of it. - Sevmesen bile bu görevi almalısın.

Tom is still officially in charge. - Tom hâlâ resmî olarak görevde.

görev
piece of work
görev
physiol., gram., (Matematik) function
Türkçe - Türkçe

görevdeki teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

görev
Resmî iş, vazife
Görev
vazife
Görev
fonksiyon
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş; iş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir organ veya hücrenin yaptığı iş
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. İş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş
görev
Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi
görev
Resmî iş, vazife: "Cavit Bey, görevi ona verdiği gün, Abdi Bey çok sevinmişti."- A. İlhan
görevdeki