Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
- Things that you see with your eyes are not necessarily true.
Lezzetli görünümlü yiyecek zorunlu olarak iyi tat vermez.
- Delicious looking food doesn't necessarily taste good.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
İster istemez çevirilere güvenmiyorum.
- I don't necessarily trust translations.
İster istemez kolay olmayacak.
- It won't necessarily be easy.
Tom ille de oraya tek başına gitmek zorunda değil.
- Tom doesn't necessarily have to go there by himself.
Yalan söyleme ille de doğruyu söyle anlamına gelmez.
- Don't lie doesn't necessarily means tell the truth.
Mutlaka gitmek zorunda değilsin.
- You don't necessarily have to go.
Bu cevap mutlaka yanlış olmayabilir.
- This answer may not necessarily be wrong.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
Uçak rezervasyonunu teyit etmek için muhakkak havaalanına gitmek zorunda değilsin.
- You don't necessarily have to go to the airport to reconfirm your plane reservation.