Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
- My best friend is a book.
Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Süngerbob ve Patrick arkadaştır.
- Spongebob and Patrick are friends.
Onun birçok tanıdıklar ancak birkaç arkadaşı var.
- He has many acquaintances but few friends.
O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
- He is not a friend, but an acquaintance.
Adanın sakinleri cana yakındır.
- The inhabitants of the island are friendly.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
- Tom is still just as friendly as he used to be.
Senin babanın arkadaşları onun tek destekçileri değil.
- Your father's friends aren't his only supporters.
Bütün arkadaşları onun planını destekledi.
- All his friends backed his plan.
Ben bu işi bir arkadaşa yardımcı olmak için yapıyorum.
- I'm doing this job to help a friend.
Ona yardımcı olacak arkadaşı yoktu.
- He had no friend to help him.
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
- My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Biz onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- We number him among our closest friends.
Bireysel özgürlük, demokrasinin ruhudur.
- Individual freedom is the soul of democracy.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual freedom is the foundation of democracy.
Bu adamın ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yok.
- I have no idea what that guy is thinking.
Niçin adamları topluyorsunuz?
- Why were you picking up guys?
Tom öyle herifleden nefret eder.
- Tom hates guys like that.
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
- You guys are totally clueless.
Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
- We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
Ona arkadaşça bir cevap yazdı.
- He wrote him a friendly response.
O hiç centilmen değil.
- He is not at all a gentleman.
O, mükemmel bir centilmendir.
- He is a perfect gentleman.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
O mükemmel bir beyefendi.
- He is a perfect gentleman.
İki adam iş ortaklarıydı.
- The two men were business partners.
Bir ortaklık kurmayı kararlaştırdılar.
- They agreed to form a joint partnership.
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
- Are we gonna get some wine, dude?
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
- I'm in a fricking nightclub, dude!
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
- Thank you for helping me, pal.
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
- You'd better watch it, buddy.
Annem ben çocukken öldü.
- My mother died when I was a kid.
Lütfen onu diğer çocuklara uzat.
- Please pass it to the other kids.
İnsanın iki ayağı vardır.
- The man has two feet.
Asya'da bir sürü insan vardır.
- There are many people in Asia.
Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
- Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
Tom arkadaş canlısı bir adam gibi görünüyor..
- Tom appears to be a friendly guy.
Onun bir sürü erkek arkadaşı var.
- She has too many boyfriends.
Odada kaç tane erkek çocuk var?
- How many boys are there in the room?
Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.
- A lot of boys are running in the park.
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
- Karthik is a boy. He is a good boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ken cana yakın bir kişi gibi görünüyor.
- Ken seems to be a friendly person.
Tom kesinlikle cana yakındır.
- Tom certainly is friendly.
İki erkek çocuk yemeklerini kendi aralarında pişirdi.
- The two boys cooked their meal between them.
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
- There are some boys under the tree.
Biz komşu ülkelerle dostane ilişkileri devam ettirmeliyiz.
- We should keep up friendly relations with neighboring countries.
Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız.
- At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- How did you meet your partner?
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
Bana dostça bir öğüt verdi.
- He gave me a piece of friendly advice.
Amcam bana dostça bir tavsiye verdi.
- The uncle gave me a friendly piece of advice.
O benim eski içki arkadaşım.
- He's my old drinking buddy.
Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.
- If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
- Dan lied to his associates.
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
- The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
- Tom and I are soul mates.
Jiro Avustralya'daki mektup arkadaşı ile haberleşiyor.
- Jiro communicates with his pen pal in Australia.
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
- I halved the money with my pal.
Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
- When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
- My kid brother is twelve.
Neden kankam bir geri zekalı?
- Why is my buddy an idiot?
Mike ve Ken arkadaşlar.
- Mike and Ken are friends.
Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
- I spent the whole afternoon chatting with friends.
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
- Tom was every inch a gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
- Isn't he an American gentleman?
Tüm yapmak istediğim siz çocuklarla takılmak.
- All I want to do is hang out with you guys.
Fransızca çalışıyor olmalıyım ama siz arkadaşlarla takılmak daha eğlenceli.
- I should be studying French, but it's more fun hanging out with you guys.
O gerçekten hoş bir arkadaş fakat ondan hoşlanmıyorum.
- He's quite a nice fellow but I don't like him.
Kallben iyi bir arkadaştır.
- He was a good fellow at heart.
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
- You made a big mistake, buddy.
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
- I don't associate with people like Tom.
Tom sadece sizinle arkadaş olmak istiyor.
- Tom just wants to be friends with you.
Nancy ile arkadaş olmak istiyorum.
- I want to make friends with Nancy.
Tom samimi bir insan gibi görünüyor.
- Tom seems to be a friendly person.
Ben onunla samimiyim.
- I am friendly with her.
Sendika yönetimle pazarlık yaptı.
- The union bargained with the management.
Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
- Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
- Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
O, benim iş ortağımdı.
- He was my business associate.
Tom sadece bir iş ortağı.
- Tom is just a business associate.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
- The three associates will set up a new company.
Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.
- Tom and Mary have been bosom friends for years.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
- My mother used to read me stories when I was a young kid.
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
- When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
- A man with a full belly thinks no one is hungry.
Bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
- The way to a man's heart is through his stomach.
El ile sürebilir misin?
- Can you drive manual?
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
- They pretend to be man and wife.
Onlar karı koca oldu.
- They became man and wife.
Hiç kimse tam olarak kaç kişinin kendilerini hippi kabul ettiklerini bilmez.
- No one knows exactly how many people considered themselves hippies.
Hiç kimse hatasız değildir.
- No man is without his faults.
Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.
- From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them.
Ben sadece Zürih'e taşındım ve birçok şeyi yapmaktan zevk alıyorum.
- I have just moved to Zurich and enjoy doing many things.
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
- Mr Hawk is a kind gentleman.
O bir bayan olduğu için, bu yüzden o bir beyefendi.
- As she is a lady, so he is a gentleman.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.
- Tom and Mary used to be close friends.
Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.
- Tom and Mary were close friends.
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
- Sami hanged out with his fellow fire fighters.
O, çok hoşgörülü bir adamdır.
- He is a very decent fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
Onunla dostça ilişkiler içindedir.
- He is on friendly terms with her.
Beyefendi ile dostça bir konuşma yaptık.
- We had a friendly talk with the gentleman.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
- He described the man as a model gentleman.
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
- You're a gentleman and a scholar.
O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.
- He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
- A healthy man does not know the value of health.
Polis adamın peşinde.
- The police are after the man.
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
- We tend to associate politicians with hypocrisy.
Sık sık siyahı ölümle ilişkilendiririz.
- We often associate black with death.
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
See.
I’m not a friend of cheap wine.
You’d better watch it, friend.
To make a function be a friend to a class, the reserved word friend precedes the function prototype.
One of the most used features of MySpace is the practice that is nicknamed friending. If you friend someone, then that person is added to your MySpace friends list, and you are added to their friends list.
Lo sluggish Knight the victors happie pray: / So fortune friends the bold .
a friend of a friend.
The police is every law abiding citizen’s friend.
Google is your friend.
The College Relationship is the hook up that turns into a “a person to hang out with,” more or less, a friend with benefits. This is a person whose company you sincerely enjoy, and you choose to spend extra time both hanging out and hooking up with, but there is no spoken commitment involved.
Stuck in the Friend Zone, said Sasha wisely, although I don't think she's dipped a toe in the Friend Zone in her life.
How my bitches been doin'?.
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
An associate member of the club.
She associates with her coworkers on weekends.
An associate editor.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
The expression in Franny's 'young man,' he said, not her 'boy friend.' Why are you so out of date, Bessie? ....
Hey, buddy, I think you dropped this.
They have been buddies since they were in school.
drinking buddies.
Dude don't know what's good for him.
Pertini is being embraced as the leader of a staunch and increasingly important ally—a country that, as Reagan put it, is no fair-weather friend but instead is an indispensable partner..
The false-friend status of the phrase was lost on him.
He gave a friendly smile.
The soldier was killed by friendly fire.
Latrobe had extensive dealings with Jefferson, the most prominent gentleman-architect in the United States.
I wonder what those guys are doing with that cat?.
The dog's left foreleg was broken, poor little guy.
This guy, here, controls the current, and this guy, here, measures the voltage.
He is a fair-weather friend only and you can`t rely on him if you have a problem.
Our boat won by two lengths.
- Teknemiz iki boyla kazandı.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
Tom and Mary are about the same height.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı boydalar.
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
Members of the tribe settled down along the river.
- Kabile üyeleri nehir boyunca yerleşti.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları görselleştirmek zordur.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
... And it was just a friend of mine asked me, ...
... I was there and I brought along a friend of mine ...