fried teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- {s} kızarmış
Masada üzerinde üç kızarmış yumurta bulunan bir tabak vardı.
- On the table, there was a plate with three fried eggs on it.
Tom, kızarmış tavuk seviyor.
- Tom loves fried chicken.
- argo sarhoş
- {s} yağda kızarmış
- {s} kızartılmış
Bir süre kızartılmış yiyeceklerden kaçının.
- Avoid fried foods for a while.
Domuz doğranmış ve kızartılmış.
- The pork is diced and fried.
- yağda pişirilmiş
- kavurma
- {f} kızar
Tom bir ekstra-baharat kovası, kızarmış piliç ve bir konteyner lahana salatası ısmarladı.
- Tom bought a bucket of extra-spicy fried chicken and a container of coleslaw.
Tom, kızarmış tavuk seviyor.
- Tom loves fried chicken.
- {s} sarhoş
- (Gıda) tava yapılmış
- sahanda
- fried potatoes
- patates kızartması
- fried aubergine slices
- (Gıda) patlıcan kızartması
- fried cauliflower
- (Gıda) karnabahar kızartması
- fried chicken
- (Gıda) kızarmış tavuk
Kızarmış tavuk servis edeceğiz.
- We'll serve fried chicken.
Tom, kızarmış tavuk seviyor.
- Tom loves fried chicken.
- fried cornbreaded anchovies
- (Gıda) hamsi tava
- fried eggs
- (Gıda) yağda yumurta
- fried fish
- (Gıda) balık tava
- fried fish
- (Gıda) balık kızartması
- fried food
- kızartma
- fried liver served with onions
- (Gıda) ciğer tava
- fried meat
- kavurma
- fried vegetable
- (Gıda) kızartma sebze
- fried egg
- kızarmış yumurta
Oğlum kızarmış yumurtayı sevmez.
- My son does not like fried egg.
İki tane kızarmış yumurta ve kahve, lütfen.
- Two fried eggs and coffee, please.
- fried egg
- sahanda yumurta
Oğlum sahanda yumurtayı sevmez.
- My son does not like fried egg.
Bugünkü kahvaltım: peynirli tost üzerine sahanda yumurta.
- For my breakfast today: fried egg on toast with cheese.
- fried bread
- kızarmış ekmek
- fried calf's liver
- kızarmış dana's karaciğer
- fried chicken leg
- Kızarmış tavuk butu
- fried fillet of pork
- domuz kızartması filetosu
- fried onion
- kızarmış soğan
- fried pork chop and onion
- kızartılmış domuz pirzolası ve soğan
- fried rice
- kızarmış pilav
- fried rissoles
- kızartılmış Köfte
- fried calamaris
- (Gıda) kalamar tava
- fried carrots
- (Gıda) havuç kızartması
- fried chicken
- (isim) tavuk kızartma
- fried chicken
- {i} tavuk kızartma
- fried eel
- (Gıda) yılan balığı tava
- fried egg
- yağda yumurta
- fried eggplant slices
- (Gıda) patlıcan tavası
- fried fillet of fish
- (Gıda) balık filetosu tava
- fried fish fillet
- (Gıda) kızartılmış balık fileto
- fried fish fillet
- (Gıda) balık filetosu tava
- fried frog’s legs
- (Gıda) kurbağa bacağı tava
- fried green pepper
- kızarmış biber
- fried herring
- frisa
- fried horse mackerel
- (Gıda) istavrit tava
- fried kidneys
- (Gıda) böbrek sote
- fried lamb liver
- (Gıda) ciğer tavası
- fried liver
- arnavutciğeri
- fried mackarel
- (Gıda) uskumru tava
- fried mussels
- midye tava
- fried potatoes
- kızarmış patates
- fried rabbit
- (Gıda) tavşan tava
- fried red mullet fish
- (Gıda) barbunya tava
- fried seabass
- (Gıda) levrek fileto tavası
- fried sole
- (Gıda) dil balığı tavası
- fried squash slices
- (Gıda) kabak tavası
- fried stuffed eggplant
- (Gıda) patlıcan köftesi
- fried sweet sour fritters
- (Gıda) sirke tatlısı
- fried zucchini patties
- (Gıda) kabak mücveri
- french fried potatoes
- patates kızartması
- french fried potatoes
- cips
- French fried
- yağda kızartılmış
- fry
- {f} tavada kızartmak/kızarmak
- fry
- kızartma
Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.
- Tom offered Mary a French fry and she took one.
Sen hiç onları kızartma yerine patateslerini fırında pişirmeyi düşündün mü?
- Have you ever thought about baking your potatoes instead of frying them?
- fry
- {f} kızartmak
Pastayı pişirmek yumurta kızartmaktan çok daha fazla zaman alır.
- Baking a cake takes more time than frying an egg.
Onların işi patatesleri kızartmak.
- Their job is to fry the potatoes.
- fry
- çoluk çocuk
- fry
- {f} yağda kızarmak
- diced lamb fried on iron plate
- (Gıda) saç kavurma
- fri
- (Bilgisayar) cu
- fry
- kızart
Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
- It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
- fry
- (Gıda) tava yapmak
- stuffed and fried anchovies
- (Gıda) hamsi kuşu
- fry
- {f} elektrikli sandalyede idam etmek
- fry
- frying pan tava
- fry
- (yağda) kızartmak
- fry
- kızarmak
- fry
- yavru balık
- fry
- solda sıfır
- fry
- kızartılmış yiyecek
- be fried
- kızarmak
- fry
- (Address Abbr.) Ferry
- kentucky fried chicken
- Bilhassa kıuzarmış tavukları ile ünlü bir fast food ağı
- pan-fried
- tavada
- Fri
- {k} Friday
- Fri
- {i} cuma
Tom, Cumalar hariç, çalışmak için her zaman kravat takar.
- Tom always wears a tie to work, except on Fridays.
Genellikle cuma günü markete giderim.
- I usually go to market on Friday.
- be fried
- (Gıda) kızarmak (yiyecek)
- crispy fried eggplant
- (Gıda) kıtır patlıcan
- deep fried
- bol yağda kızartılmış
- fry
- tavada kızartmak veya kızarmak
- fry
- yağmurdan kaçıp doluya tutulma
- fry
- jump out of the frying pan into the fire bir belâdan kurtulayım derken daha kötüsüne çatmak
- fry
- kızar
Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
- It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.
- Tom offered Mary a French fry and she took one.
- fry
- kızartılmış yemeklerin yendiği piknik
- fry
- kızartılmış yemek
- fry
- {i} önemsiz şey
- i'll have a steak with fried potatoes
- biftek kızarmış patates ile rica ediyorum
- pan fried
- tavada
- pan fried steak
- tavada et
- steak with fried potatoes
- biftek kızarmış patates
- trout fried in butter
- (Gıda) tereyağında alabalık