Tom, Cumalar hariç, çalışmak için her zaman kravat takar.
- Tom always wears a tie to work, except on Fridays.
Gelecek Cuma her zamanki poker oyunumuza gelecekmisin?
- Will you come to our usual game of poker next Friday?
Sen hiç onları kızartma yerine patateslerini fırında pişirmeyi düşündün mü?
- Have you ever thought about baking your potatoes instead of frying them?
Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
Ben kızartılmış muzu seviyorum.
- I love fried bananas.
Bir süre kızartılmış yiyeceklerden kaçının.
- Avoid fried foods for a while.
Kızartma tavası paslı.
- The frying pan is rusty.
Sen hiç onları kızartma yerine patateslerini fırında pişirmeyi düşündün mü?
- Have you ever thought about baking your potatoes instead of frying them?
Kızartmak için daha büyük balıklarımız var.
- We've got bigger fish to fry.
Onların işi patatesleri kızartmak.
- Their job is to fry the potatoes.
Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.
- It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel.
Tom bir yumurta kızartıyor.
- Tom is frying an egg.
Biraz kızarmış et yedik.
- We ate some fried meat.
Kızarmış balığı sevmem.
- I don't like fried fish.
Bir süre kızartılmış yiyeceklerden kaçının.
- Avoid fried foods for a while.
Tom bir ekstra-baharat kovası, kızarmış piliç ve bir konteyner lahana salatası ısmarladı.
- Tom bought a bucket of extra-spicy fried chicken and a container of coleslaw.
Tom bir yumurta kızartıyor.
- Tom is frying an egg.
Patatesleri kızartmayı bırak.
- Finish frying the potatoes.
Tom bir yumurta kızartıyor.
- Tom is frying an egg.
Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.
- Tom burned his fingers on a hot frying pan.
He always ate his eggs fried, never scrambled.
Man, I got totally fried on weed at Chad's party.'.
It looks like your motherboard is fried.
He's guilty of murder — he's going to fry.