O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
Mutlu çocukluğumu sıkça hatırlıyorum.
- I often remember my happy childhood.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
- From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Zenginler çoğu kez pintidirler.
- The rich are often misers.
Suç çoğu kez yoksullukla ilgilidir.
- Crime has often been related to poverty.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.