O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Sık sık Londra'ya giderim.
- I often go to London.
Suç çoğu kez yoksullukla ilgilidir.
- Crime has often been related to poverty.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Yaşım hakkında sıkça yalan söylerim.
- I often lie about my age.