Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Hiç kimse gerçekten özgür değildir, çünkü bağımsızlıklarının kölesi olan insanlar var.
- Nobody is truly free, because there are people who are slaves of their independence.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
Bu sandalyeyi bedavaya aldık.
- We got this chair free.
Eğer bedavaysa, alabildiğiniz kadar alın.
- If it's free, get as much as you can.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Yazılım seks gibidir: parasız olunca daha iyidir.
- Software is like sex: it's better when it's free.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
- Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
Herkes katkıda bulunmakta özgürdür.
- Everyone is free to contribute.
Buralarda beleşçi istemeyiz.
- We don't want any freeloaders around here.
Ve biz beleş bir pizza aldık.
- And we got a free pizza.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Pazar günleri asla boş değilim.
- I am never free on Sundays.
Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
- If I were free, I would accept his invitation.
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Mahkumlar serbest bırakıldı.
- The prisoners were set free.
Tutuklu serbest bırakıldı.
- The prisoner was given his freedom.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Linux ücretsiz bir işletim sistemidir, denemelisiniz.
- Linux is a free operating system; you should try it.
Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
- Your composition is free from all grammatical mistakes.
Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
- Our city is free from air pollution.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Bu kitapçık ücretsizdir.
- This booklet is free of charge.
Bu ülkede üniversiteler bile ücretsiz.
- In this country, even universities are free of charge.
Gümrüksüz mağazalardan herhangi bir şey almadım.
- I didn't buy anything at the duty-free shops.
Gümrüksüz satış mağazası nerede?
- Where is the duty-free shop?
O parasını her zaman özgürce harcıyor.
- He always spends his money freely.
Sorunu özgürce tartıştık.
- We discussed the problem freely.
Serbest liman kuruldu
- A free port was established.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Vergisiz bir kamera satın aldım.
- I bought a camera free of tax.
Tom boş zamanında ne yapar?
- What does Tom do in his free time?
Tom Mary'nin biraz boş zamanı oluncaya kadar beklemeye karar verdi.
- Tom decided to wait until Mary had some free time.
Zirve uluslar serbest ticareti gündemin en başına koydular.
- The summit nations put free trade at the top of the agenda.
Yüksek tarifeler serbest ticarette baş engellerdir.
- High tariffs are the chief obstacles to free trade.
Özgür irade bir masaldır.
- Free will is a fairy tale.
Ben buraya kendi özgür irademle geldim.
- I came here of my own free will.
Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
- You have the right to free speech, but not the right to slander.
Serbest zamanımda bloğuma yazıyorum.
- In my free time, I write on my blog.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
free time.
Free cash flow can be very negative for profitable, fast-growing businesses and very positive for unprofitable, declining ones.
The transfer of heat from a hot object by means of upward hot air currents from the object, is due to free convection.
Justification is an act of God's free grace wherein he pardoneth all our sins. (the Westminster shorter catechism of 1647, question 33).
They were giving the tickets away free of charge.
Buy two and pay for just one – the other is free of charge.
Smith was issued a free pass after Jones' double.
securing for himself an undivided authority and a free rein for his profligacy.
So ceased the sea's uproar, when its grave SireLooked o'er th' expanse, and, riding on in light,Flung free rein to his winged obedient car.
Financially, the two New York teams have not asked for the sort of free ride at taxpayer expense that has been commonplace elsewhere.
A lighthouse is the classic example of a public good because it is difficult to prevent a ship (a free rider) from using it.
The store failed because all of the manager's friends were free riders who drove paying customers away.
I love to play football in my free time.
Whitman uses free verse to achieve effects impossible under even the broad restrictions of blank verse.
When the fire alarm went off, it was a free-for-all.
Sorry, we've been short of free-range chicken since demand rose.
free-speech advocate.
Players must remain outside the free-throw lane until the ball leaves the free-throw shooter's hands.
A free-flowing essay.
... is free. [ Applause ] ...
... and in some cases, free model. ...