A photographer took a photograph of my house.
- Bir fotoğrafçı, benim evimin bir fotoğrafını çekti.
Let's get our photograph taken.
- Fotoğrafımızı çektirelim.
That's the worst mug shot I've ever seen.
- O şimdiye kadar gördüğüm en kötü vesikalık fotoğraf.
They want to photograph every city.
- Onlar her şehri fotoğraflamak istiyor.
All attempts to photograph a donkey smoking a cigar failed.
- Puro içen bir eşeği fotoğraflamak için yapılan tüm girişimler başarısız oldu.
They want to photograph every city.
- Onlar her şehri fotoğraflamak istiyor.
All attempts to photograph a donkey smoking a cigar failed.
- Puro içen bir eşeği fotoğraflamak için yapılan tüm girişimler başarısız oldu.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
You look great in these photos.
- Bu fotoğraflarda mükemmel görünüyorsun.
Some photos were printed in black and white.
- Bazı fotoğraflar siyah-beyaz basıldı.
She showed me the snaps which she had taken during her journey.
- Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.
Tom took a few snapshots.
- Tom birkaç enstantane fotoğraf çekti.
I enjoy taking pictures.
- Ben fotoğraf çekmekten hoşlanıyorum.
Can I take pictures here?
- Burada fotoğraf çekebilir miyim?
Photography is writing with light.
- Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.
Photography is now considered a new form of art.
- Fotoğrafçılık, şimdi sanatın yeni bir formu olarak kabul edilmektedir.
O resimlerle oynanmış.
- O fotoğraflar tahrif edilmiş.