Subrahmanyan Chandrasekhar yirminci yüzyılın önde gelen astrofizikçilerinden biriydi.
- Subrahmanyan Chandrasekhar was one of the foremost astrophysicists of the twentieth century.
Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
- Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
Kalp cerrahisinde en önde gelen otoritedir.
- He is the foremost authority on heart surgery.
Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
- Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
Birincisi ve en önemlisi, neden burada olduğunu anlaman gerekiyor.
- First and foremost, you need to figure out why you're here.
Müşteri hizmetleri bizim en önemli önceliğimizden biridir.
- Customer service is one of our foremost priorities.
Önde kim oturacak diye münakaşa ediyorlardı.
- They were arguing about who should sit in front.
Oraya erken gittim ve önde bir koltuk alabildim.
- I got there early and was able to get a seat in front.
The contestants are all tied; no one has the lead position.
There are many things to be considered before that question can be answered properly, I said, sententiously. First and foremost, do you love Mr. Edgar?.
... but this was the foremost economic center of the region ...