Geç kaldığım için üzgünüm.
- Sorry for being late.
Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
- This ship is not fit for an ocean voyage.
Çünkü dün uzun bir süre çalıştım.
- Because I studied for a long time yesterday.
Jim kızgın çünkü sinema randevusu gerçekleşmedi ve yağmurda onu bekleyerek bir saat geçirdi.
- Jim's angry because his date for the movie stood him up and he wasted an hour waiting for her in the rain.
Biz, onun bu iş için doğru adam olduğunu keşfettik.
- We've found him to be the right man for the job.
Gemi kıyıya doğru gitti.
- The ship made for the shore.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Claude; sınıfımda klorofil dolayısıyla yeşil tenli olan ototrofik bir çocuk, ayın ormanlaşmasını hayal ediyor.
- Claude, an autotropic boy in my class whose skin is green due to chlorophyll, dreams of foresting the moon.
Bu giysinin içinde tıpkı bir sporcu gibi görünüyorum fakat gerçek şu ki hiç spor yapmam.
- I look for all the world like an athlete in this outfit, but the truth is I don't do any sports at all.
İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.
- I waited for the bus in the snow as long as two hours.
Bu yer yüzmek için elverişli.
- The place is convenient for swimming.
O müzik eğitimi amacıyla Avusturya'ya gitti.
- He went to Austria for the purpose of studying music.
O müzik eğitimi amacıyla İtalya'ya gitti.
- He went to Italy for the purpose of studying music.
Senin için onun yoluna gireceğini umuyorum, Tom.
- I hope it works out for you, Tom.
Bir aydan kısa bir süredir Çin'de bulunuyorum.
- I've been in China for less than a month.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Dirsek kol ve önkol arasında eklemdir.
- The elbow is the joint between the arm and forearm.
Bu sembol, direnç ve bütünlüğü simgeliyor.
- This symbol stands for strength and integrity.
Su olmasa dünyada hiç kimse yaşayamaz.
- If it were not for water, no one could live on earth.
Tüm dünyada insanlar barış için endişeli.
- People all over the world are anxious for peace.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
- If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Benim aradığım budur! diye haykırdı.
- This is what I was looking for! he exclaimed.
Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.
- It's been three years since Tom started working for Mary.
Tom'un alnında Mary onu son gördüğünden beri yeni bir yara vardı.
- Tom had a new scar on his forehead since the last time Mary had seen him.
Tom uzun süredir Mary'yi sevmektedir.
- Tom has loved Mary for a long time.
Sevmek ve sevilmek, bunlar mutluluğun büyük biçimleridir.
- To love and to be loved, these are the biggest forms of happiness.
Onun yardımı karşılığında ona bir içki ısmarladım.
- I bought him a drink in return for his help.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
O, cinayet yüzünden hapse atılmıştır.
- He was framed for murder.
Bir haftadır grip yüzünden yataktayım.
- I've been laid up with flu for the last week.
Sağlık sorunları nedeniyle okulu bıraktı.
- She quit school for health reasons.
Ben, bir trafik sıkışıklığı nedeniyle toplantıya geç kaldım.
- I was late for the meeting because of a traffic jam.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
- Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
ABD'de, insanların nakit ödeme yerine bir çek yazmaları yaygındır.
- In the U.S., it is common for people to write a check instead of paying cash.
Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
- I prefer to buy domestic rather than foreign products.
Yaşlı insanlar, uğruna yaşayacak bir şeye ihtiyaç duyar.
- Old people need something to live for.
Sağlığım uğruna işimi bırakacağım.
- I'll quit my job for the sake of my health.
Beni istasyonda karşılamayı unutma.
- Do not forget to meet me at the station.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- Fortunately they had no storms on the way.
Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
- No one doubts her fitness for the post.
Bu oda uyumak için uygun değil.
- This room is not suitable for sleeping.
Babasının adına toplantıya katıldı.
- He attended the meeting for his father.
O, onun adına konuştu.
- She spoke up for him.
Bütün servetine rağmen o mutlu değildir.
- For all his riches he is not happy.
Hatalarına rağmen onu daha çok seviyorum.
- I like him the better for his faults.
Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
- No one doubts her fitness for the post.
Hava tahminlerine göre yarın kar yağacak.
- According to the weather forecast, it will snow tomorrow.
Son zamanlardaki olaylar sebebiyle, kendimi işime vermem tamamen imkansız.
- Due to recent events, it is completely impossible for me to focus on my work.
Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.
- Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime.
Örneğin Orta Doğu'nun Orta Amerika'dan daha önemli olduğunu sana düşündürten şey ne?
- What makes you think the Middle East is more important than Mesoamerica, for instance?
Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
- We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
Şimdilik sadece benimkini kullan.
- Just use mine for now.
Şimdilik yapabileceğimin hepsi bu.
- This is all I can do for now.
Kiralık bir evimiz var.
- We have a house for rent.
Kiralık bir oda arıyorum.
- I'm looking for a room for rent.
Elbette orada olacağım.
- I'll be there for sure.
Onu elbette bilmiyoruz.
- We don't know that for sure.
Hayvanları seviyorum, mesela kediler ver köpekleri.
- I like animals, for example, cats and dogs.
Mesela, İngilizceyi seviyor musun?
- For example, do you like English?
Mesela, bu bir aşk şarkısı.
- For example, this is a love song.
Hayvanları seviyorum, mesela kediler ver köpekleri.
- I like animals, for example, cats and dogs.
Bu nedenle, seninle gidemem.
- For this reason, I cannot go with you.
Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
- For this reason, no one can blame Tom.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Japonya güzel şehirlerle doludur. Kyoto ve Nara, örneğin.
- Japan is full of beautiful cities. Kyoto and Nara, for example.
O bu yüzden okulu bıraktı.
- It is for this reason that he left school.
Tom zevk için tartışan insan türüdür.
- Tom is the kind of guy that argues for fun.
Sadece zevk için okula gelmeyin.
- Don't come to school just for fun.
Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
- She pondered the question for a while.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
- Tom always blames me for everything.
Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
- Tom always blames Mary for everything.
Bir Fransız, mesela, bir Rus şakasına gülmekte zorlanır.
- A Frenchman, for instance, might find it hard to laugh at a Russian joke.
Seni uzun zamandır görmedim. Seni en son ne zaman gördüğümü hatırlıyor musun?
- I haven't seen you for ages. Do you remember when I saw you last?
Biz uzun zamandır konuşmadık.
- We haven't had a talk for ages.
Tüm hatalarına rağmen, o iyi bir adam.
- For all his faults, he is a good fellow.
Sam, yaptığı tüm hatalarına rağmen hâlâ çok sevimli bir kişidir.
- For all his faults, Sam is still a very likable person.
Sonsuza dek yaşamaya çalışma. Başaramayacaksın.
- Do not try to live for ever. You will not succeed.
Sami'nin hayatı sonsuza dek değişti.
- Sami's life was for ever changed.
Bu ikinci el araç satılıktır.
- This used car is for sale.
Tom'un evi satılıktır.
- Tom's house is for sale.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.
Şimdilik sakinleşiyor.
- She is being quiet for the moment.
Şimdilik büyük tayfun olmayacak.
- There will be no big typhoon for the moment.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Bir süredir bunu düşünüyorum.
- I've been thinking about this for a while.
Erkek kardeşi bir süredir kayıp.
- His brother has been missing for a while now.
Kanun herkes için aynıdır.
- The law is equal for all.
Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
- His story may sound false, but it is true for all that.
Sana sonsuza kadar kalbimi vermek istiyorum.
- I want to give you my heart for ever.
Sami'nin yaşamı sonsuza kadar değişiyordu.
- Sami's life changed for ever.
Bazı Almanca kelimelerin telaffuz edilmesi İngilizce konuşan biri için son derece zordur. Örnek olarak: Streichholzschächtelchen.
- Some German words are extremely difficult for an English speaker to pronounce, for example Streichholzschächtelchen.
Mağaza temelli olarak kapalı. O tasfiye oldu.
- The store is closed for good. It's been liquidated.
Jane temelli olarak Fransa'ya gitti.
- Jane has gone to France for good.
Dükkân sürekli olarak kapandı.
- The store closed down for good.
Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.
- Tom intends to live in Japan for good.
O sonsuza dek Japonya'ya terk etti.
- He left Japan for good.
O, sonsuza kadar elveda dedi.
- He said good-bye for good.
Bu şu an için işe yarar.
- This will do for now.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Ben özellikle bu tür resimleri sevmiyorum.
- I, for one, don't like pictures like this.
Evvela hiç param yok ve ikinci olarak hiç boş vaktim yok.
- For one thing, I've no money, and for another, I've no leisure.
Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.
- For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time.
Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.
- For one thing he is lazy, for another he drinks.
Uzun süredir bunu bekliyorum.
- I've been waiting for this for so long.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
O, Cumaya kadar kesin olarak bize kararını bildireceğini söyledi.
- He said he would give us his decision for sure by Friday.
Tom bu yaz kesinlikle Boston'u ziyaret edecek.
- Tom will visit Boston this summer for sure.
Bunun için iyi bir neden vardı.
- There was a good reason for this.
Bunun için özür dilerim.
- I apologize for this.
Yardımın için sana çok fazla teşekkür edemeyiz.
- We cannot thank you too much for your help.
Senin hataların bile sana olan saygımı azaltmaz ve arkadaşlıkta önemli olan budur.
- Even your faults do not lessen my respect for you, and in friendship this is what counts.
Yardımınız için size çok minnettarım.
- I'm very grateful to you for your help.
İyiliğiniz için size minnettarım.
- I am grateful to you for your kindness.
İşte senin için bir mektup.
- Here is a letter for you.
Senin için akşam yemeği pişireyim mi?
- Shall I cook dinner for you?
Sana bunu bedava veriyorum.
- I'm giving it to you for free.
Sana bunu bedava vereceğim.
- I'll give it to you for free.
Mağaza tasfiye edildi. O temelli olarak kapalı.
- The store has been liquidated. It's closed for good.
Japonya'dan temelli olarak ayrılmıyorsun, değil mi?
- You aren't leaving Japan for good, are you?
Bir Fransız, mesela, bir Rus şakasına gülmekte zorlanır.
- A Frenchman, for instance, might find it hard to laugh at a Russian joke.
Oyun tasarımının en önemli bölümlerinden biri de kısaca grafik kullanıcı arayüzü veya GUI'dir.
- One of the most important parts of game design is the graphical user interface, or GUI for short.
Margaret'e kısaca Meg denir.
- Margaret is called Meg for short.
Peter bir süre için yeni bir daire bulmak için çalışıyor.
- Peter has been trying to find a new apartment for some time.
Ben bir süre için izin istedim.
- I asked for some time off.
Meseleyi şimdilik olduğu gibi bırakalım.
- Let's leave the matter as it is for the present.
Kanun herkes için aynıdır.
- The law is equal for all.
Bugün herkes eğitimi herkes için bir hak olarak görüyor.
- Today everyone regards education as a right for all.
Şu zırvayı keser misin? Oyun ve eğlence için havamda değilim.
- Would you cut that crap out? I'm not in the mood for fun and games.
Eğlence için hâlâ çok zamanım var.
- I still have a lot of time for fun.
Bay White onun için mahkemeye çıktı.
- Mr White appeared for him in court.
Onun için ne kadar ödedin?
- How much did you pay for him?
Bu kitabı okumak benim için kolay.
- It is easy for me to read this book.
Bu benim için çok zordu.
- This is very difficult for me.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Bence bir süre için güvenliyiz.
- I think we're safe for a while.
Ben bir süre için tekrar dişçiye gitmek zorunda kalmamalıyım.
- I shouldn't have to go to the dentist again for a while.
Hepiniz için önemli bir görevim var.
- I have an important mission for all of you.
Tom bütün bilgimize göre ölü olabilir.
- Tom might be dead for all we know.
Bütün servetine karşın, o çok mutlu değildir.
- For all his wealth, he is not very happy.
Sözde psişik güçlerine karşın kendi ölümünü tahmin edemedi.
- For all his supposed psychic powers, he could not predict his own death.
Belki Tom Mary'nin geri dönmemek üzere onu terk ettiği olasılığını göz önünde bulundurmalı.
- Maybe Tom should consider the possibility that Mary has left him for good.
Onlar geri dönmemek üzere Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamaya karar verdi.
- She has decided to live in the United States for good.
O sonsuza dek Japonya'ya terk etti.
- He left Japan for good.
Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.
- Pigeons stay with the same partner for life.
O ömür boyu hapis yattı.
- He was in prison for life.
Bazı şirketler işçilerine yaşam boyu bir iş garanti ediyor.
- Some companies guarantee their workers a job for life.
Neden bir kez olsun kibar olamıyorsun?
- Why can't you be nice for once?
Keşke bir kez bir şey olabilsem.
- I wish for once I could be something.
Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
- You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
What did he ask you for?.
UK He looks better for having lost weight.
My nephew was excused because of his youth.
- Because my nephew was still young, he was forgiven.
Because of these trees, he can't see the forest.
- He can't see the forest for the trees.
All I want is for you to be happy. (=All I want is that you be happy.).
He was headed for the door when he remembered.
I will stand in for him.
He lost his job, for he got into trouble.
She won't leave the room, because she doesn't want to catch another cold.
- She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.
Some learned writers have compared a Scorpion to an Epigram, because as the sting of the Scorpion lies in the tail, so the force and virtue of an epigram is in the conclusion.
- Some learned writers have compared a Scorpion to an Epigram, because as the sting of the Scorpion lyeth in the tayl, so the force and virtue of an epigram is in the conclusion.
I'm looking for my friend.
Mr. Joseph Blenkinshaw was perhaps not worth quite so much as was reported; but for all that he was a very wealthy man.
For all his protests, he was forced to have a bath.
Many types of cheese exist, for example Gouda and Cheddar.
When they fixed that one bug, we got this new software feature for free.
We got all our food for free, it was included in the contract.
A bad haircut is no fun, but at least you're not stuck with it for good, only until it grows out.
That's enough for now, we can continue our conversation tomorrow.
For once in her life she was surprised out of her reserve; she caught her girl in her arms and crushed her and her flowers against her heart, kissing the bright hair and sweet face warmly.
I don't like this carpet - for one, it doesn't suit our lounge room at all and it's also much too expensive.
I know you may not agree but I, for one, think we should get rid of this unfair piece of legislation.
Is this ladder for sale? - No, it is used to reach the products on the upper shelves.
This is Ricardo, or Ricki for short.
Did you enjoy the concert? -- For sure.
Now, just for the record, you have served time for drug dealing, haven't you?.