Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
- Let's draw lots to decide who goes first.
İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.
- Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time.
Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
- One will be judged by one's appearance first of all.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
İspanya, 2010 FIFA Dünya Kupası'nın galibi oldu ve millî takım logosu ilk yıldızını kazandı.
- Spain has won the 2010 FIFA World Cup and the national team logo gains the first star.
Lütfen bana öncelikle ne yapmam gerektiğini söyle.
- Please tell me what I should do first.
Tom Boston'da öncelikle Mary ile buluştu.
- Tom first met Mary in Boston.
O yazım yarışmasında birincilik ödülü kazandı.
- He won first prize at the spelling contest.
O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.
- She boasted of having won the first prize.
Atomu ilk olarak kim parçaladı?
- Who first split the atom?
Farzet ki işten atıldın, ilk olarak ne yaparsın?
- Suppose you are fired, what will you do first?
Öncelikli olarak yapacak bir şeyim var.
- I have something to do first.
İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.
- At first, they were all convinced he was innocent.
İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.
- At first each man had paid $10.
Ben, beş yıl içinde, ilk kez Yoshida ile görüştüm.
- I saw Yoshida for the first time in five years.
Paris'e ilk kez gitti.
- He went to Paris for the first time.
Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.
- Firstly, happiness is related to money.
Her şeyden önce bencil olmamalıyız.
- Firstly, we mustn't be selfish.
Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.
- One is judged by one's speech first of all.
Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.
- We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore.
İlk başta mükemmel bir adam gibi görünüyordu.
- At first, he seemed like the perfect guy.
Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.
- It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Biri bu kitabın ilk üç sayfasını yırtmış.
- Someone has ripped out the first three pages of this book.
Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.
- This style of hairdressing first appeared in the early 19th century.
İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.
- At first, they were all convinced he was innocent.
Kiranı her zaman ayın ilk gününde ödemen gerekiyor.
- You're supposed to always pay your rent on the first of the month.
Tom her ayın ilk gününde kira öder.
- Tom pays rent on the first day of every month.
Yunanların önde gelen tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.
- In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus.
Başlangıçta, çok hızlı konuştukları zaman insanları zorlukla anlardım.
- At first, I had difficulty understanding people when they spoke too fast.
Başlangıçta, ondan hoşlanmadım.
- At first, I didn't like him.
Bu evvela üzerinde çalışmamız iktiza eden meseledir.
- This is the problem we should work on first.
Tom evvela oraya gitmek istemedi.
- Tom never wanted to go there in the first place.
Bob bitiş çizgisine ilk önce ulaştı.
- Bob reached the finish line first.
Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
- For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
İlk olarak, o senin baban, ikincisi, o çok hasta. Tom, ona kesinlikle yardım etmelisin!
- Firstly, he is your father, secondly, he is very sick. Tom, you must absolutely help him!
There was a close play at first.
THE favourable reception the Orrery has met with from Perſons of the firſt diſtinction, and from Gentlemen and Ladies in general, has induced me to add to it ſeveral new improvements in order to give it a degree of Perfection; and diſtinguiſh it from others ; which by Piracy, or Imitation, may be introduced to the Public.
This is a first. For once he has nothing to say.
Firstly, I continue to base most species treatments on personally collected material, rather than on herbarium plants. Secondly, I continue to base my concepts on intensive study of a limited suite of collections, rather than superficial study of every packet that comes to hand.
The first will be last.
- The first will be the last.
The first will be the last.
- The first will be last.
... First thing, we transform the big data into some model ...
... They spent a lot of money on it, first off. ...