Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
O gömleği deneyin; ince pamuktan yapılmıştır.
- Try on that shirt. It's made of fine cotton.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
- He became the finest actor on the American stage.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
Tom çok iyi bir müzisyen.
- Tom is a very fine musician.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Umarım bu güzel hava hafta sonuna kadar sürer.
- I hope this fine weather lasts till the weekend.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.