Bu, Boston'un en hoşi otellerinden biridir.
- This is one of Boston's finest hotels.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Şimdi her şeyin yolunda olduğuna inanıyorum.
- I believe everything is fine now.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine for jaywalking.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.