Ölümden korkmak, ölmekten daha acımasızdır.
- It is more cruel to fear death than to die.
Kaçınılamaz şeyden korkmak aptalcadır.
- It is foolish to fear what you cannot avoid.
Benim enerjik, korkusuz kardeşimi bulmak istiyorum.
- I want to find my energetic, fearless brother.
Tom korkusuz, değil mi?
- Tom is fearless, isn't he?
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
- He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
Sadece bir aptal denizden korkmaz.
- Only a fool doesn't fear the sea.
Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor.
- She is on a diet for fear that she will put on weight.
Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Tom cesur ve korkusuz.
- Tom is courageous and fearless.
Çocuğun korkusu ebeveynlerini endişelendirdi.
- The child's fear worried the parents.
Tom'un hastalığı ne kadar ciddi? En kötü ihtimalmiş gibi endişelenmeliyiz.
- How serious is Tom's sickness? - We should fear the worst.
Korkacak bir şeyin yok, korkunun kendisi hariç.
- You have nothing to fear but fear itself.
Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir.
- The only thing we have to fear is fear itself.
I fear I have bad news for you: your husband has died.
I fear the worst will happen.
People who fear God can be found in Christian churches.
I have a fear of ants.
Be God,’ sayde Sir Gawayne, ‘his grevys me but lytyll; yet shalt thou nat feare me for all thy grete wordis.