You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I don't know much about computers.
- Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Tom has far more experience than Mary.
- Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
Don't go above five rubles.
- Beş rubleden fazla ödeme yapmayınız.
More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles.
- Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.
We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
Will there be an extra charge for that?
- Onun için fazladan bir masraf olacak mı?
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
There were plenty of guests in the hall.
- Salonda çok fazla misafir vardı.
We have plenty of time.
- Çok fazla zamanımız var.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.