fazla, fazla teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- {s} surplus
- The remainder of a fund appropriated for a particular purpose
- That which remains when use or need is satisfied, or when a limit is reached; excess; overplus
- {n} an overplus, a remainder
- {s} more than is needed, extra, excess, superfluous
- the magnitude of the gain from trade, the difference between what an individual would have been willing to pay for a good and what she has to pay
- may designate an accumulation of receipts over expenses during a specific period The term is usually avoided because of its ambiguity
- If a government has a budget surplus, it has spent less than it received in taxes. Norway's budget surplus has fallen from 5.9% in 1986 to an expected 0.1% this year
- A stock company's surplus is the amount by which its admitted assets exceed its liabilities and capital stock In both stock and mutual companies, the term surplus to policyholders means the excess of admitted assets over liabilities
- A fiscal condition which may occur at the end of a fiscal year, whereby expenditures are less than the actual intake of revenues during the same period The surplus funds become available for appropriation for the following year
- Excess also called overage The extent to which assets exceed liabilities Profits remaining after subtracting for operating expenses, taxes, interest and insurance
- A condition that occurs when the supply of a good or service exceeds its demand Surpluses occur when the price for a good or service is higher than its equilibrium price
- Specifically, an amount in the public treasury at any time greater than is required for the ordinary purposes of the government
- Votes that a candidate receives in excess of the quota They are distributed to other candidates according to the further preferences indicated on the ballot papers by those voters
- Contributed surplus is a balance sheet figure which originates from sources other than earnings, such as the initial sale of stock above par value Earned surplus, or retained earnings, is the amount of accumulated earnings retained in the business after the payment of all expenses and dividends
- A term used when the quantity of a good supplied exceeds the quantity demanded at the existing price
- The amount by which assets exceed liabilities (G)
- The excess of assets over liabilities Statutory surplus is an insurers or reinsurers capital as determined under statutory accounting rules Surplus determines an insurers or reinsurers capacity to write business
- The amount that remains when an insurer subtracts its liabilities and capital from its assets
- Occurs when there are more assets in the pension fund than liabilities
- The amount by which receipts exceed expenditures in a given fiscal period
- daha fazla
- more
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
- fazla
- surplus
I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- çok fazla
- too much
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- fazla
- much
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
- fazla
- over
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- fazla
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- daha fazla
- further
That absolves me from further responsibility.
- O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
- fazla
- too
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
- herşeyden fazla
- above all
- çok daha fazla
- much more
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- biraz daha fazla
- a bit more
- birden fazla anlama gelebilen
- ambiguous
- birden fazla boşluk
- (Bilgisayar) multiple spaces
- birden fazla hedef
- (Avcılık) multiple targets
- birden fazla organı etkileyen
- multiple
- birden fazla sayfa
- (Bilgisayar) multiple pages
- birden fazla sinyalin
- synchronization
- daha fazla
- above
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- daha fazla
- no longer
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
We're no longer in danger.
- Daha fazla tehlikede değiliz.
- daha fazla
- more than
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
- daha fazla
- the more the more
- daha fazla
- farther
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- daha fazla
- any longer
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer.
- Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.
- daha fazla
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more info
- daha fazla bilgi
- further information
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more infomation
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla bulanık
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla bulanıklaştır
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla destek
- further assistance
- daha fazla değil
- no more
- daha fazla değil
- no longer
- daha fazla yardım
- further assistance
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- daha fazla üretkenlik
- (Bilgisayar) get more done
- en fazla
- at (the) most
- en fazla
- max
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
- en fazla
- at the (very) outside
- en fazla uzunluk
- (Bilgisayar) maximum length
- fazla
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- fazla
- far
Tom has far more experience than Mary.
- Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
- fazla
- ex
- fazla
- playtime
- fazla
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- fazla
- (Havacılık) safety valve
- fazla
- oversupplied
- fazla
- considerable
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- gereğinden fazla
- over
You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
- fazla
- spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- geveze, fazla konuşan
- talkative, more talk
- yarıdan fazla
- More than half
- çok fazla
- very much, so much, too much (uncountable = sayılamayan nesneler için), too many, very many, so many (countable = sayılabilen nesneler için)
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- alkalisi fazla
- alkalescent
- artık/fazla mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) A little extra does no harm
- biraz fazla
- it's a bit much
- birden fazla
- more than one
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
To have more than one problem before him at one time makes him irritable, upset and exasperated.
- Onun önünde aynı anda birden fazla soruna sahip olmak onu sinirlendirir,üzer ve çileden çıkarır.
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birden fazla dosya seçimi
- (Bilgisayar) multiple files selection
- birden fazla iletişim kuralı
- (Bilgisayar) multiprotocol
- birden fazla işi olmak
- pluralize
- birden fazla makamı olma
- plurality
- birden fazla makamı olma
- pluralism
- birden fazla pencere
- (Bilgisayar) multiple windows
- birden fazla seçeneği olmak
- have more than one string to one's bow
- birden fazla tedarıkçi
- multi-vendor
- birden fazla yolu olan
- multiway
- birden fazla yöntemi olan
- multiway
- birden fazla çizim
- (Bilgisayar) multiple plots
- boyu eninden fazla
- oblong
- bu kadarı da fazla
- that's a bit thick
- bu kadarı da fazla
- that takes the biscuit
- cari fazla
- (Ticaret) current account surplus
- cari fazla
- (Ticaret) current surplus
- daha fazla
- upward of
- daha fazla
- anymore
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
- daha fazla akım yok
- (Bilgisayar) no more streams
- daha fazla artmak
- increase a lot
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- receive further information
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- dig up further information
- daha fazla birim yok
- (Bilgisayar) no more volumes
- daha fazla değen
- worthier
- daha fazla gayret sarfetmek
- redouble one's efforts
- daha fazla keskinleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla küme yok
- (Bilgisayar) no more sets
- daha fazla netleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla orsa seyri yapmak
- outpoint
- daha fazla otla dolu
- weedier
- daha fazla otomatik şekil
- (Bilgisayar) more autoshapes
- daha fazla veri yok
- (Bilgisayar) no more data
- daha fazla yükseltmek
- make higher
- den fazla
- rising of
- en fazla
- maximal
- en fazla
- at the (very) outside, at (the) most
- en fazla
- maximum
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
- en fazla
- most
He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
- en fazla %1000
- (Bilgisayar) maximum 1000%
- en fazla anı rakam sayısı
- (Bilgisayar) max ani digits
- en fazla büyütme
- (Bilgisayar) max zoom in
- en fazla etkin
- (Bilgisayar) max active
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) maximum width
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) max width
- en fazla kalp atışı
- (Bilgisayar) maximum pulse
- en fazla kayıt
- (Bilgisayar) max records
- en fazla küçültme
- (Bilgisayar) max zoom out
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en fazla oturum sayısı
- (Bilgisayar) maximum sessions
- en fazla puan alan
- top rated
- en fazla radyasyon alan kişi
- (Çevre) maximally exposed individual
- en fazla sayı
- (Bilgisayar) maximum number
- en fazla toplu işlem
- (Bilgisayar) max batch
- en fazla yağmurlu olanı
- drippiest
- en fazla yuva sayısı
- (Bilgisayar) maximum sockets
- en fazla yükseklik
- (Bilgisayar) max height
- en fazla öğe
- (Bilgisayar) maximum items
- fazla
- what is left over, the remainder
- fazla
- supernumerary
- fazla
- excessive
The government's expenditures are a bit excessive.
- Hükümetin harcamaları biraz fazladır.
Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction.
- Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.
- fazla
- de trop
- fazla
- excess
Don't drink to excess.
- İçkiyi fazla kaçırma.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
- fazla
- superfluous
- fazla
- big
You have to risk big in order to win big.
- Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
That jacket is way too big for you.
- O ceket sizin için çok fazla büyük.
- fazla
- extra, left over
- fazla
- unneedful
- fazla
- in excess of
- fazla
- plus
- fazla
- thick
- fazla
- out
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
The price turned out to be lower than I thought.
- Fiyat düşündüğümden daha da fazla düştü.
- fazla
- more (than)
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay