Durum olumlu görünüyor.
- The condition looks favourable.
Film olumlu eleştiriler aldı.
- The film received favourable criticism.
Bu, Rusya'da seyahat etmek için en uygun dönemdir.
- This is the most favourable period for travelling in Russia.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Hava test uçuşu için uygun görünüyordu.
- The weather seemed favorable for the test flight.
Prognoz uygun görünmüyor.
- The prognosis does not look favorable.
O, banka yöneticisinde olumlu bir izlenim bıraktı.
- He made a favorable impression on his bank manager.
Aklında ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok, böylesine olumlu teklifi reddetti.
- I have no idea what he has in mind, rejecting such a favorable proposal.
Bana bir iyilik yapabilir misin?
- Can you do me a favour?
Size iyilik yapmaya çalışıyorum.
- I'm trying to do you a favour.
Ben önerini destekliyorum.
- I am in favour of your proposal.
Onun yeni kitabı tatminkar bir alışla karşılaştı.
- His new book met with a favorable reception.
Sizden tatminkar bir yanıt almayı dört gözle bekliyorum.
- I'm looking forward to receiving a favorable answer from you.
Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
- Attendance should be good provided the weather is favorable.
Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
- Attendance should be good provided the weather is favorable.
The candidate wearing the business suit made a favourable impression.
The rain stopped at a favourable time for our tennis match.
We made quick progress, due to favourable winds.
She says that she was born under a favourable star.
The candidate wearing the business suite made a favorable impression.
I need a favour. Could you lend me 5 dollars til tomorrow, please?.
She looked favourably on people who gave freely their assistance.