Peder Tom, eski şapelde dua ediyor.
- Father Tom is praying in the old chapel.
Babam kanserden öldü.
- My father died of cancer.
Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
- My father told me not to read a book in my bed.
Ben küçükken babam beni havaya atardı.
- When I was small, my father used to throw me up in the air.
Mustafa Kemal, birçok kişi tarafından Türk milletinin atası olarak bilinir.
- Mustafa Kemal is known by many as the father of the Turkish nation.
Tom'un babası bir papazdı.
- Tom's father was a pastor.
Tom oğluna babacan bir tavsiye verdi.
- Tom gave his son some fatherly advice.
Ben onun babası olmak için yeterince yaşlıyım.
- I'm old enough to be her father.
Tom Mary'nin babası olmak için yeterince yaşlı.
- Tom is old enough to be Mary's father.
Tom bir baba olarak tam bir fiyasko.
- Tom is a complete failure as a father.
İyi bir baba olup olmayacağım konusunda endişe ediyorum.
- I worry about whether I'll be a good father.
Tanrım, onları bağışla; zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.
- Father, forgive them; for they know not what they do.
Beni yaratan, cennetin babası Tanrı'yı seviyorum.
- I love God, Heaven's father, who created me.
Oğlum, Allah'a inanır mısın? Evet, baba.
- My son, do you believe in God? Yes, my father.
Babam her zaman kendilerine yardım edenlere Allah yardım eder dedi.
- My father always said that heaven helps those who help themselves.
Babam soyguncu ile mücadele etti.
- My father struggled with the robber.
Sami saatlerce durmadan patates soyarak babasının restoranında çalıştı.
- Sami worked at his father's restaurant, peeling potatoes for hours on end.
I will only do what Father asks.
Come, father; you can sit here.
My father was a strong influence on me.
Well, go to; we'll have no bastards live; Especially since Charles must father it.
The apple does not fall far from the trunk.
- Like father, like son.
The apple does not fall far from the tree.
- Like father, like son.
... all across America fathers and mothers ...