Zaman çabucak geçiyor.
- Time passes by quickly.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
O, hızla yaşlanıyordu.
- She was aging quickly.
O hızla merdivenlerden yukarı gitti.
- She quickly went up the stairs.
Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
- Care aged him quickly.
Ona mümkün olduğunca çabuk ihtiyacım var.
- I need it as quickly as possible.
Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.
- We will all die, some quickly, others will take their time.
Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
- At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
Çok hızlı şekilde hareket etmek zorundayız.
- We have to move very quickly.
Ses çok hızlı şekilde hareket eder.
- Sound travels very quickly.