Onu etkileyici buluyorum.
- I find that fascinating.
Benim için, tarih çok etkileyici bir konu.
- For me, history is a fascinating subject.
Gerçekten bu kadar çekici miyim?
- Am I really that fascinating?
Bu çok ilginç bir makale.
- This is a fascinating article.
Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.
- Tom and Mary are fascinated by Japanese anime.
O, onun güzelliği ile büyülendi.
- He was fascinated with her beauty.
... fascinating and useful material lies ...
... Now what's fascinating about this, ...