There are significant differences between those two countries.
- Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
- İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service.
- Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
- Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
- İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
Society does not encourage relationships between people who have a large age gap.
- Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.
Tom noticed something was odd.
- Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
Tom noticed something odd.
- Tom tuhaf bir şey fark etti.
Is there any difference between your idea and hers?
- Senin düşüncenle onunki arasında bir farklılık var mı?
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
- Teoride, teori ve uygulama arasında farklılık yok. Ama uygulamada var.
What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
- Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
Striking differences existed between the two boys.
- İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
It wouldn't matter to me.
- Benim için fark etmez.
You must view the matter from different angles.
- Bu konuya farklı açılardan bakmalısın.
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
Tom pretended not to notice.
- Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
Tom didn't seem to notice.
- Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.