İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Planlamak için başarısız olma başarısız olmak için planlamadır.
- Failing to plan is planning to fail.
O, sınavda iki kez başarısız olduktan sonra üniversiteye girdi.
- He entered the university after failing the examination twice.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Denememek başarısız olmaktır.
- Not trying is failing.
Bazı girişimlerde, başarısız olmak bile şereflidir.
- In some attempts, it is glorious even to fail.
Onun başarısız olması hiç şaşırtıcı değil.
- It is no wonder that he has failed.
Başarısız olmandan korkmuştum.
- I was afraid that you had failed.
O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
- She failed the examination and I was greatly disappointed.
Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
- Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Yarın sabah mutlaka ofise gel.
- Come to the office tomorrow morning without fail.
Hata için sen suçlanacaksın.
- You are to blame for the failure.
Hata için o suçlanacak.
- He is to blame for the failure.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
- I tried many things but failed after all.
Herkes deneyin başarısızlıkla sonuçlanacağını bekliyordu.
- Everybody expected that the experiment would result in failure.
Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler.
- We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
O birkaç kez sigarayı bırakmak için çalıştı, ancak başarısız oldu.
- He tried to give up smoking several times, but failed.
Adamın sigarayı bırakmak için üçüncü girişimi başarısız oldu.
- The man's third attempt to stop smoking failed.
A large proportion of the females employed in other firms are said to have signified their intention of going on strike, failing a settlement.
His worst failing is his temper.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Cinayetin faili Sami'ydi.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Sami cinayetin failiydi.
... so parents know which schools are succeeding and failing, so they can take their child ...
... completely failing to understand the psychology the the exclusivity and price ...