Sınavda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail the test.
Bazı girişimlerde, başarısız olmak bile şereflidir.
- In some attempts, it is glorious even to fail.
Başarısız olmandan korkmuştum.
- I was afraid that you had failed.
Başarısız olman tuhaf.
- It is strange that you should fail.
Hatamdan dolayı annem hayal kırıklığına uğradı.
- My mother was disappointed by my failure.
Başarısızlığım annemi hayal kırıklığına uğrattı.
- My mother was disappointed by my failure.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Yarın mutlaka geleceğim.
- I will come tomorrow without fail.
Hatası için kötü şansını suçluyor.
- He blames his failure on bad luck.
Tom hataları için her zaman başka birini suçlamaya çalışır.
- Tom always tries to blame someone else for his failures.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
- I tried many things but failed after all.
Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler.
- We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.
Onun projesi başarısızlıkla sona erdi.
- His project ended in failure.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Adamın sigarayı bırakmak için üçüncü girişimi başarısız oldu.
- The man's third attempt to stop smoking failed.
O birkaç kez sigarayı bırakmak için çalıştı, ancak başarısız oldu.
- He tried to give up smoking several times, but failed.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Sami cinayetin failiydi.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Cinayetin faili Sami'ydi.
... fail to even promote legislation that would have provided an answer for those that want ...