Tom heard a voice whispering his name.
- Tom onun adını fısıldayan bir ses duydu.
She whispered to me that she was hungry.
- O, bana aç olduğunu fısıldadı.
When he whispered something into her ear, she moved just as he said, as if she had been hypnotized.
- O onun kulağına bir şey fısıldadığında, o sanki hipnotize olmuş gibi, tam onun söylediği gibi hareket etti.